amour interdit.

302 52 17
                                    

seni sevmek acıtıyor,
fakat ben yine de seni seviyorum.
çünkü bunlar gerçek hislerim.
ve yalan söylüyor olurdum, başa çıkamayacağım gerçeğini saklamaya devam etseydim..
//Lana Del Rey-13 Beaches.

*ara bölümdür.*
3 Ocak/ Bordeleau Şehri/ FRANSA
Tom Hiddleston.

Burada olmamalıyım, diye düşündü Tom, karanlık zihnini çevreleyen örümcek ağları ve sönmeye meyilli şömineyle beraber. Bu evde, bu odanın içerisinde, Fleur'a yakın olan hiçbir yerde olmamalıyım. Fakat bedenine eşlik eden zihni öylesine yaşlıydıki, bugün kendine bir söz verecek olsa yarın muhtemelen hatırlamaz, yine sevdiği kadına çektirdiği acılara aldırmadan karşısına çıkma acizliğinde bulunurdu çünkü ne yaparsa yapsın, günü kiminle bitirirse bitirsin, asıl ihtiyacı olan bedenin kime ait olduğunu biliyordu.

Az önce Fleur'un dolabında bulduğu şarabın son damlalarını da, yukarı kattan gelen tıkırtılar üzerine hızla boğazına gönderdi ve tırabzanlardan tutunarak kızın odasına doğru yürüyen sarhoş Albert'i görmesiyle, aniden olduğu yerden ayaklanıp hızlı adımlarla yukarı çıktı.

❀ ❀ ❀ ❀

Gece fazlasıyla soğuk olmasına rağmen o tanıdık yapış yapış his etimin her yerinde geziniyordu. Artık Jade'in bedenini barındırmayan yatağım büyüktü, bir sağa bir sola dönüyor, dışarıda hızlanan yağmurun sesi yarılanmış penceremden içeri süzülüyordu. Düşüncelerin eşiğinde geçen birkaç saatin ardından, aynı pencere gibi aralanmış kapımın arasından belli belirsiz bir yüz beni yerimden sıçratacak şekilde içeri girdi. İlk başta gelenin Tom olduğunu zannetsemde bu sıska beden ve genç yüz, misafirim olan Albert'tan başkası değildi.

''Şey,'' diye başladı cümlesine, belliki Tom'un ona aldırdığı sıcak duş hiç iyi gelmemişti. ''Gök gürlemesi beni çok korkutuyor. Burada uyumamın bir sakıncası var mı?''

Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki, beyaz tahta kapının arkasından bu seferde Tom girdi ve sinirli bakışlarını ilk önce Albert'a ardından da ne olduğunu anlamamış bir şekilde yatmaya devam eden bana çevirdi. ''Senin burada ne işin var?'' Sesi, yarıda kesilen rüyamın üzerinde dolaşan kasvetli sis bulutu gibiydi.

Albert yalpayalan bedenini çevirip, kıvrak bir hamleyle tamamen odanın içerisine geçti. ''Uyuyamadım.'' diye yanıtladı, odanın karanlık olması sebebiyle korkusu tam olarak seçilemezken.

Artık konuya dahil olmam gerektiğini anladığım an, yatakta biraz sola kaydım ve açıkta kalan beyaz çarşafı elimle pat patladım. ''Elbette burada uyuyabilirsin.'' Bu sefer bakışlarım, sinirden köpürmeye başlayan Tom'un yüzünü taramıştı. ''O benim misafirim, Tom.''

''Peki,'' beyaz gömleğinin birkaç düğmesi açıktı ve Saçları saatler önce ettiğimiz kavga sırasında gördüğümden daha dağınıktı. ''Ben de burada biraz kitap okurum.'' diyerek hemen yatağımın karşısında duran berjere kuruldu.    Keskinleşen çene hatlarını daha rahat görmemi sağlayan gece lambasına uzandı ve kitaplığımından aldığı Vadideki Zambak'ı bacaklarının üzerine açtı. Gözlüklerini takmadan önce "Biraz mesafe açmaya ne dersin?" dedi, yine olduğum tarafa bakmadan.

Ne dediğini anladığım an oflayarak biraz daha geri çekilip, Albert'ın sırtıyla arama birkaç karışlık mesafe bıraktım. Bedenim gittikçe beyaz yorganın sıcak kolları arasında ağırlaştı, uykuya dalmadan önce okuduğu kitapta en sevdiğim pasaj zihnimin içinde yankılandı; "O uyuyor ve ben onun için uyanık bekliyorum!"

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Where stories live. Discover now