le temps de l'amour.

473 62 45
                                    


Çok uzaklara bakma, senin durduğun yer, işte oradayım.
İhtiyacın olan benim.
İhtiyacın olan benim.
//Lana Del Rey- Mariners Apartment Complex.


"Mon ange, bu mektubu sana yoğun geçen bir günün gecesinde yazıyorum. Sana mektup yazmak bile beni öylesine rahatlatıyor ki, o pahalı telefonlarıyla mesajlaşıp duran, zenginliğin altında yatan aptallığı aşamamış bir avuç insan yıkıntısının arasından, soluklanmak adına sana koşuyorum..."

"İşe geç kalacaksın, Adeline!" Jade'in soğuk duvarlar arasında yankılanan sesiyle, elimde duran mektubun beni götürdüğü hayali evrenden sıyrıldım ve soluklanmak adına bir süre öylece bekledim.

Tom şehrime geleli tam tamına iki gün olmuştu fakat hala kendisinden burada olduğuna dair bir telefon dahi almamıştım. Sanırım kendi çabalarıyla beni bulabileceğini düşünüyordu fakat patronum Arthur bana fransızca öğreteceğim yeni bir müşteri bulmuştu ve bu, günlerce ortalıkta olmamam anlamına geliyordu.

Giydiğim uzun beyaz saten elbisenin üzerine, Jade'in bana geçen sene keyifle ördüğü siyah kazağı geçirdim. "Geç kalmam! Arthur müşterinin oldukça cömert biri olduğunu söyledi," onun yanından geçerken, saçlarının arasına rastgele bir öpücük kondurdum ve direkt olarak kapının girişinde duran, üzerindeki karlar eridiği için zavallı parkelerimizi su gölüne çevirmiş botlarıma doğru ilerledim. "Eğer benden memnun kalırsa, ders başına yüklü miktarda para verebilirmiş. Belkide kış bitmeden bu evden taşınabiliriz."

"Umarım öyle olur, yoksa bu evde sen, ben ve senin mektuplarınla beraber delireceğiz."


13 OCAK/ Bordeleau Şehri/ FRANSA

Elimde tuttuğum, ders vereceğim kişinin adresi olan yere yaklaşmıştım fakat şehrin bu tarafını bilmediğim için tamı tamına iki otobüs değiştirmem gerekmişti ve çoktan donduğumu hissediyordum. Düşüncelerim ise kar taneleri gibi sakince beynime iniyor, ardından da tanıdık olan bir hisle orayı tarumar ediyordu. Tom gitmeden önce belkide onu son kez görmeliydim.

Bulunduğum yer tahminimce şehir merkezinin epey tepesinde kalıyordu. Ders vereceğim kişiye ait görkemli evin kapısını çalmadan önce, sert rüzgarın çarptığı çitlerin arkasından görünen şehir ışıklarını ve bir bardağa doldurulmuş su misali uzakta olan hırçın denizi dikkatle izledim. Sanki bir şeyler, bir koku veya bir ses, bana oldukça tanıdık geliyordu. Çok geçmişte kalmış, anılarımda silikleşmeye başlayan bir anın rüyasını görüyor gibiydim. Birkaç dakika dalmış olmalıyım ki, arkamdan gelen ayak seslerini dibime kadar yaklaştığında ancak duyabildim.

"Çok görkemli bir manzara, değil mi?" karın gıcır gıcır sesler çıkarmasını sağlayan adımları tamamen kesildiğinde, sesin sahibinin kim olduğunu anladım. Yine de hayal görüp görmediğimi anlamak adına gözlerimi ona çevirmeden hemen önce son kez yumdum ve soğuk havanın bilindik kokusunu derince içime çektim.

Fakat ben ne yaparsam yapayım, orada, tam olarak arkamdaydı. Sanırım Arthur'un bahsettiği, fransızca öğrenmek için can atan kişi Tom Hiddleston'dan başkası değildi. "Evet," sonunda nefesimi toparlayabildiğimde söyledim. "Bordeleau'nun bu kısmını hiç görmemiştim. Sanırım benim yaşadığım yerden izlenebilecek tek manzara, Bayan Appell'in daima çitlere astığı iç çamaşırları."

Ufak gülümsemesinin sesini duydum. Ah tanrım, şu an hiçbir şey demeden kaçsam deli gibi gözükür müydüm? İçim, delice bir aşkla yanarken tek yapmak istediğim buradan hızla uzaklaşmak, soğuk havaya rağmen üzerimdeki paltoyu çıkarıp atmak ve dizlerimin üzerinde saatlerce ağlamaktı. Çünkü daha birkaç saat öncesine kadar mektuplarını okuduğum, bana meleğim, sevgilim, aşkım diyen Tom tam arkamda duruyordu ve sana yemin ederim tanrım, kesinlikle beni tanımıyordu.

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin