Bölüm 6

43.2K 1.5K 648
                                    

Yarım saati aşkındır Müphem'in bizi ormanın içine sürükleyen adımlarını takip ediyordum. Sessizliğimiz kendi iç dünyama çekilmeme neden olmuştu. Esen rüzgarın tenime batırdığı dikenlere aldırış etmiyor, düşüncelerle ağırlaşmış başımı yerden kaldırmıyordum. Soğuk ellerim ve ağrıyan eklemlerime odaklandım. Hepsi uykusuz gecelerimin komplikasyonuydu. 

Karanlık, her rüyamın rutiniydi artık. Gözlerim uykuya her kapanışında derinlerce karanlık vardı sadece. Düştükçe düşüyordum. Saniyelerin saatlere dönüştüğü o vakit düştüğüm yükseklik hiç bitmiyordu. Ölüm korkusundan ziyade yere çarptığım an acının bedenimdeki dağılımı korkutuyordu beni. Paramparça oluşumu hissedeceğim o an. Rüzgar avuçlarımdan kayıyor, düşüyor olmanın verdiği o his ile kasılan kalbim sanki ben boşluğun ellerinden kayıp giderken yukarıda bir yerde asılı kalıyordu. Ama biliyordum, bedenim yere çarpıp un ufak olmadan hemen önce o kara delik yeniden açılacaktı. Biliyordum çünkü her seferinde böyle olurdu. Tam da bu yüzden zihnimin dahi beni cezalandırmaya çalıştığını düşünüyordum. Uykuya teslim olacağım o aciz, savunmasız ve baş başa kaldığımız ilk anda her seferinde aynı paniği yaşatan bu akıl oyununu geri sarıyordu. Özetle tüm benliğimle ben de bana düşman olmuştum.

Uzun süre sonra ilk defa zihnimde bu kabus dışında görüntüler oynamıştı. Vals. Onun da rüya olmanın çok dışında kaldığını biliyordum. Onu görmek bir şeyi hatırlamak gibi hissettirmişti. Neredeyse bir anı  gibi. Ama yaşamadığınız dakikalara anı diyemezdiniz.

Dokunuşların hatırasını üzerimden atmak için huzursuzca kıpırdandım. ''Nasıl oluyor da bir tabloya girebiliyoruz?'' dedim bakışlarımı ensesine sabitleyerek. Turuncu ense. Tüm bunlar yaşanmıyor olsa ve o böyle biri olmasa ellerimi o turunculara daldırmak için sabırsızlanacağımı biliyordum.

Neyse ki tüm bunlar yaşanıyor o zaman  dedi şeytanım muzipçe.

''Kulaklarında sorun yoksa sorgulaman hakkında ne söylediğimi gayet iyi hatırlıyorsundur. Malum, konuşmamızın üzerinden pek de vakit geçmedi.'' derken kelimeleri ağzının içinde yuvarlamıştı. Dinç ve atletik görünüyordu. Gözleri her yerdeydi.

Bense tek bir soru işaretlerinin daha üstesinden gelemeyecek haldeydim. Bu durum beni huysuz ve sabırsız biri haline getiriyordu. Birazda paranoyak.

''Evet, bana 'sorgulama' dedin. Ama kabullendiğimi hatırlamıyorum,'' adımlarımı hızlandırıp yanında yürümeye başladım. ''Ayrıca gittiğimiz yeri dahi söylemeyip sıradan görünüşlü bir tablonun içinde kaybolduktan sonra hala sorgulamayacağımı düşündüysen bir dahakine yanında içi boş bir pelerin getirmeni tavsiye ederim.''

Göz ucuyla yüzüne baktım. Nedense o an içimde sözlerimin suratına nasıl yansıyacağına dair merak filizlenmişti.

''Sorun kulakların değilmiş,'' dedi. Tembelce gülümsedikten sonra bakışlarını bana çevirip derin bir nefes aldı. Gözleri tenime sürtündükçe rahatsızca kıpırdanıyordum. ''Gergin görünüyorsun, güzel Alessia.''

Güzel Alessia. Yüzümü buruşturdum. İçimde şimdiye kadar damlaya damlaya biriken bir paniğin taşma noktasına yaklaştığını hissediyordum. Güvensiz ve katildim. Sabrımın tıpası olduğu yerden çıkıyor gibiydi.

''Şöyle söylemeyi kes,'' hakkımda yaptığı tespit için bakışlarım 'Alay mı ediyorsun?' diye bağırıyordu. Aniden olduğum yere çakılır gibi durduğumda o da aynısını yaptı. ''Demek gergin görünüyorum? Bir bakalım...Tamamen bana yabancı bir yerde gladyatör dediğiniz o canavarlar tarafından kovalandım. 'Evim' diye bahsedip beni götürdüğün yer E tipi ceza evine benziyor. Dediğini yapmadığım taktirde beni canavarların önüne atmakla tehdit eden insanlarla aynı çatı altındayım. Lanet olsun, gladyatörlerin üstesinden gelebilecek gücüm olsa size bir dakika daha sabretmezdim.''

FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor Where stories live. Discover now