Bölüm 12

39.9K 1.2K 226
                                    

Benim için çok değerli olan oylarınızı vermeyi unutmayın. 🥰 iyi okumalar. 💜

-Alessia-

Bana sorulsaydı eğer ''Neredeyiz?'' sorusuna verilebilecek en ütopik cevap ''Cinlerin boyutundayız.'' olurdu. Şu var ki bunun pekte ütopik olmadığını ayaklarım o yere sağlam basınca anladım. Zor yoldan öğrendiğim kadarıyla Kordiseps böyle bir yerdi işte, her şeyin komik olmaktan uzak bir şaka olmasını diler ve kendinizi cinlerin boyutunda bulurdunuz. Nitekim doğallıktan uzak ışık kırılmaları ve suretsiz silüetler tamamen bunu kanıtlar nitelikteydi.

''Nasıl- Ne dedin?'' Bahsettiği yerle ilgili kabuslarımı dolduran yüzlerce hikaye binlerce söylenti duymuştum. Her biri dinlerken dikkat çekici, yalnız kaldığımda ve karanlıkta başımı yastığa koyduğumda korkutucu gelirdi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu her yaşımda böyle olmuştu.

Olduğu gibi tekrar etti. ''Cinlerin boyutu, '' Agiel'in bedeni bana doğru büküldü. ''Karşındaki yeşil ışık kümesini görüyor musun?'' Kesinlikle görüyordum. Onca hareketli ışık hüzmesi arasında en parlağı oydu. Muhtemelen herkes burada diğerlerine nazaran ayırt edici özellik gösteren tek şeyin o yeşil ışık kümesi olduğu konusunda benimle hemfikir olurdu. Sanırım Agiel'da tam olarak bu yüzden onaylamamı beklemeden devam etti. ''Onun yanına gidip, seni benim gönderdiğimi ve teslimatı seninle tamamlayabileceğini söyle.'' Konuşurken bedeninin yükselen notalarla uyumlu olarak sallanmaya başladığını görebiliyordum, belki de o an bunu henüz kendisi bile fark etmemişti. Kemandan yükselen melodi kulağa olması gerektiği kadar masum gelmiyordu. Farkındaydım çünkü müziğin zihnimin kapılarını zorlayan büyülü ellerini kafamın içinde hissediyordum.

Doğru anladığımdan emin olamayarak zaten gözlerimi alamadığım ışığa daha dikkatli baktım. Ne kadar uzun bakarsam bakayım gözüme iletişim kuracak türden bir varlık gibi gelmiyordu. Gerek yoktu ama yine de sesimi düzeltim, sanki bu eylem sesimde oluşabilecek hırıltı yerine tüm bu saçmalığı alıp götürebilirmiş gibi. ''Işığa?''

''Işığa.'' diye onayladı. O an için bedenimin elle tutulur bir varlığı olduğundan bile emin değilim. Agiel'in sesiyle konuşan turuncu silüete baktım. Tüm bu renkler kelimenin tam anlamıyla baş döndürücüydü. Hem de tıbbi yardıma ihtiyaç verecek türden, belki de psikolojik bir destek.

''Madem senin adını vereceğim, neden gidip ne istiyorsan kendin almıyorsun?'' Ya da iki adım ötendeki işi yapsın diye köle tutmuyorsun?

Az önce uzaklaşan varlığını yeniden yaklaştırdı. Sanırım böyle yaparak her köşeyi dolduran keman sesini bastırmaya çalışıyordu. ''Çünkü ondan almam gereken şeyi almayacağıma dair serçe parmak sözü verdim fakat kimse bir başkası aracılığıyla alamayacağımı söylemedi.'' Tıpkı benim gibi söz cini anlaşması yapmıştı.

''Hatırlat da sözüne güvenmeyeyim.''

''Ne bekliyordun pamuktan bir kalp mi? Ayriyeten güvenini sorgulamak içinde çok geç kaldın.'' Doğruydu. En gerçek şekilde onunla kuyuya inmiştim. Dibinde bulduğum şey göz önünde bulundurulduğunda bunun tekrarlanmaması gerektiğini düşünüyordum.

Burnumdan göğsümü şişiren bir nefes aldım. Bu şekilde ilk sabır dileyişim değildi. Kendime cesaret verircesine hızlıca başımı salladım. Hala avucumda duran hançeri belime sıkıştırıp hareketli ışık hüzmelerinin arasına dalmadan önce yürüyebildiğimden emin olmam gerekiyordu. Ayaklarım, onların var olduğunu bir şekilde biliyordum ama bu boyutun gerçekliğine kapılmış birer renkli ışık hüzmesi haline geldiklerini görmek, adım atabileceğime dair olan inancımı sorgulatıyordu.

FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor Where stories live. Discover now