YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "BÜYÜYE KAVUŞMAK"

87 1 0
                                    

****

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

****

Ruhu bedenle bir bütün yapan ince bir zar vardı.

Ruh tenin binlerce kademe altında, o zarla bir bütün kendi evrenini inşa etmiş minyatür bir savaşçıydı.

Minba işte o savaşçıyı açığa çıkardığını düşünüyordu.

Uyandı, tabiatında olmayan farklı bir enerjinin bedeninde varlığını hissetmemesi mümkün değildi. Çok daha canlı, çok daha yaşıyor gibiydi. Damarlarında yaşamdan çok büyünün katıksız varlığı geziniyordu. Uzandığı yerden atik bir hareketle kalktı. Gökyüzüne baktı. Köşedeki iki yıldız birbirlerine tıpkı bir aşık gibi kavuşmayı ve gündüzden geceyi yaratmayı bekliyorlardı. Gökyüzünden yere düşmüştü, tıpkı Tanrı Okalina'nın gökyüzünden yere düşmesini andırıyordu. İçine düştüğü kendisine bir süreliğine konaklık eden bu çukurdan çıkmalıydı. Çok derin sayılmazdı. Buradan çıkmak için büyücülük yeteneğini sergilemeye karar verdi. İşe yaramasını ümit ediyordu. Gözlerini kapatarak odaklandı, avuçlarında bir cehennem hissetti. Sıcaktı. O cehenneme şekil verdi ve ateş kızılı renginde ışık dalgasının avuçları arasından gökyüzüne doğru yükselmesine izin verdi. Doğru yolda olduğunu biliyordu. Göz bebeklerini kıstı. Dalgalanan dağınık ışık dalgası bir halat şeklini almaya başladı. Uzadı uzadı ve öyle uzadı ki tıpkı iyiliğin kendi yolunu bulduğu gibi avuçlarında yanan cehennem kızılı ışıkta büyük, damarları toprağa karışıp ev sahipliği yapmış yaşlı bir ağacın dallarına sarıldı. Minba gözlerini kocaman açtı. Yükseliyordu!

İşte, oluyordu!

Halat önce bileklerine tutundu, sonra göğsüne ve bacaklarına.

Her şey bittiğinde halat şeklini alan ışık önce şeklini aldığı halatı terk etti eski formuna kazandı ve hızla parlaklığını kaybedip havaya karıştı. Minba kızarmış avucunu tuttu. Oradan bir güç kaynağını doğurmayı başarabilmişti! Gökyüzüne baktı, Tanrı Okalina'ya kısık sesle seslendi. "Çok yaşa," dedi Gözleri Moo'ya dönük bir şekilde. "Bizim yanımızda olduğun için sana minnettarız."

Ardından bıraktığı çukura gülümseyerek baktı, güçleri olmasaydı asla oradan tek başına çıkamazdı.

Moo'nun yanına koşarak gitti. Bilinci kapalı görünüyordu. Güzel dostu. Yoldaşının ateş kızılı saçlarına toprak karışmıştı, keşke sadece saçlarıyla kalsaydı iyiydi. Tüm bedeni bundan nasibini almıştı. Moo kirden nefret ederdi, özellikle tozdan.

Moo sıcak bir nefesin alnına çarptığını ve alnındaki bebek saçların kısa bir an sallandığını hissettiğinde kalbi hâlâ kulaklarında atıyordu. O kadar hızlıydı ki bir an ölümle yüz yüze geleceğini düşünmüştü fakat ölümün onu şu anlık almayacağı kesindi.

"Dedektif..." Dedi duymaktan hoşlandığı bir ses. Moo gözlerindeki baskıyı kaldırdığında Minba'ya baktı. "Moo..." Moo yüzünü buruşturdu. Minba nasıl olurdu da hiçbir şey olmamış gibi kendisine gülümseyebiliyordu? "Minba sen saniyeler önce havada değil miydin?" Minba'nın düştüğü yere baktı. Büyük olmasa da derin sayılabilecek bir çukur açılmıştı. "Gökyüzünden sıradan biri olarak düşmedim Moo," dedi. "Artık büyülerine kavuşmuş bir büyücüyüm." Avucunu yukarıya doğru kaldırdı. Avucundan küçük bir ışık demeti havaya karıştı. Moo saydı. Tam sekiz renk ışık birbiriyle dans ediyordu. İç içe geçmişlerdi. "Bu inanılmaz görünüyor." Minba'nın yüzünde bu kadar mı der gibi bir ifade belirivermişti. "Bu gördüğün inan bana hiçbir şey Moo. Bu güç bizi o lanet katilden koruyabilir. Artık silahsız sayılmayız." Moo toparlanıp ayağa kalkmaya çalışırken Minba'nın büyük parmaklarına parmaklarını sardı. Ayağa kalkabildiğinde üstü başının toz içinde olduğunu gördü, homurdanmak istedi.

BAYAN MOO: KATİLİN PEŞİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin