ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÜCÜN KALBİ"

90 1 0
                                    

❄️❄️❄️

Kanı hissetmek, damarlarında onu özümsemekten farksızdı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kanı hissetmek, damarlarında onu özümsemekten farksızdı.

Karşısındaydı. Ya ölüme itecek ya da ölümden kurtarmak için ona bir dal uzatacaktı. Moo, onu tanıyordu. "Bana yardım edeceksin değil mi?" dedi. Genç sironi Moo'ya yardım edecekti fakat karşılıksız yapmayacaktı. Kendisine seslenen şeflerine geçici bir cevap verdi. "Bakıyorum efendim!" Halbuki ikiliyi bulmuştu. Onları hemen teslim etmediği duyulursa canından olabilirdi. Moo'ya parlayan gözleriyle baktı. İçten içe karşısındaki güçlü kadının ona muhtaç bakışlarla bakmasından zevk almıştı. Kızıl kadının göz bebekleri kendisi gibiydi, koyu, çok koyu kırmızıyla boyanmıştı ve içindeki duyguları ortaya çıkarmak kelimelerinin rengine bağımlıydı. "Size bir iyilik yaptım diyelim, karşılığında ne alacağım?" Moo Minba'ya doğru döndü ne demesi gerekirdi? Minba, Moo'nun çaresiz bakışlarına daha fazla katlanamayarak lafı eline aldı.

"Yapabileceğimiz ne varsa yaparız, sen bizi buradan çıkarabilecek misin?" Genç sironi Minba'yla alay edercesine kısık sesli bir kahkaha attı. "Şu an bana muhtaçken böyle cümleler kullanabiliyor olman büyük cesaret örneği, ha?" Arkasına döndü kalıplı vücudu ağacın geniş gövdesini kapatabiliyordu. "Tamam, ne istiyorsan yapacağız." Dedi Moo sinirli ve katı çıkmıştı sesi. Bir an önce buradan izinin silinmesini istiyordu. Genç sironi almak istediği cevabı duyduktan hemen sonra Moo'ya diktiği gözlerini ağacın uzağında kalan şefine dikti. "Burada yoklar!" Karşılığında ona emin olup olmadığını sorduklarında Moo'ya sırıtarak bakıp, olmadıklarını tekrardan söyledi. 

"Bunun karşılığını alacağım dedektif..."

Genç sironi adımlarını yavaş yavaş kendisinden uzaklaştırırken Moo sıkkın bir nefesi dudaklarının arasından dışarıya verdi. "Keşke parçalayabilsem şu an seni..." Hasarlı sinirleri kırılma noktasına gelmişken bir sironi ile daha uğraşmak istemiyordu. Minba'ya döndü, hafif kılçıklı sesini temizlemek adına öksürdü. Kendisinin aksine Minba dağılmış görünüyordu. "İyi misin, Minba?" Minba başını sallarken düşünceliydi. Bir cümle kurmuştu ve şimdi o cümlenin anlamını, anlamından öte o cümlenin peşinden iz sürmeliydi. Uzun saçları bir atın yelesi gibi sallandı ve yanakları büyükçe şişti.

"Gittiler değil mi?" Diye sordu. Moo başını salladı. "Evet, gittiler." Emin olmak istedi ve yeniden baktı. Sironilerden tek bir iz bile kalmamıştı.

"Hadi çabuk olalım."

"Önce ben," Moo kaşlarını çattı.

"Burada dedektif olan benim yalnız..." Minba sinir hatlarının gerildiğini hissediyordu.

"Pekâlâ sayın dedektif öyleyse buyurun."

Moo başını iki yana sallayarak ayağa kalktı. İçinde bir his bu sironiyle çok fazla uğraşacağını söylüyordu. "Eh bari bir tehlike var mı sayın dedektif..." Moo adımlarını çoktan atmaya başlamıştı, ayak tabanlarının altında ezilen otları cılız bir ses çıkarıyordu. Kızıl gözlerini ciddilik sardı. "Şu an sırası değil, Minba." Minba bir şey söyleyecekti ki bunun olmasına müsaade etmeyerek kesiverdi. "Lütfen." Sessizlik yalnızca birkaç dakika sürmüştü. "Moo," dedi Minba nefes nefese. Moo farkındaydı ya da değildi bilmiyordu fakat çok hızlı yürüyordu. "Dur artık!" İlk defa bu kadar yüksek bir sesle Moo'ya sesleniyordu.

BAYAN MOO: KATİLİN PEŞİNDEWhere stories live. Discover now