3. Doğal Afet

1.3K 228 275
                                    

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEKLERİNİZİ BEKLİYORUM ARKADAŞLAR.

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.


Micheal ile karşılaşmamızın üzerinden iki hafta geçmişti. Süre hiçbir şeyi unutturmadı. Kalbimdeki çırpınışlar dinmedi.

Cennet Bahçesi'nde Chris ile gezmeye karar verdiğimizde suskunluğumun artık onu delirttiğini görebiliyordum. Her zaman konuşacak konusu olan ve kalpleri birbirine açık kişiler için bu durum kabul edilemezdi. Yalnız bu sır ve yalan aramıza mesafe koymuştu.

Tam o anda Micheal yanında eğitmenlerimizden ikisiyle karşımıza çıktı. Bu imkânsızdı. Üst düzey melekler ve bizler Cennet Bahçesi'nde vakit geçirirken baş meleklerin kendilerine ayrı özel bir bahçeleri vardı. Serafimler ise özel bir mülk ve arazide hepimizden ayrı yaşıyorlardı. Nefesim içimde donarken Micheal yüzümü inceledi ve gülümsedi. Gözlerindeki mavi güneşli bir gün gibiydi.

Tanrım, ona sahiden çarpılmıştım. Yüzünün her eşsiz detayını inceledim. Sarı saçlarının rüzgarla dağılması içimi titretiyordu. Gözleri içimi dondurup aynı anda ısıtıyordu. Keskin yüz hatlarının düzgün karakteriyle uyumunu ve dudaklarının yüzüne en yakışan kısım olduğunu fark ettim. Aşkla bakan göz hep daha fazlasını görüyordu.

Gözlerimi ondan alabildiğimde eğitmenlerin bana nasıl baktığını anladım ve hemen kendimi toparladım. Hepsine selam verdim. Chris de... Sonra başımı eğdim ve yanlarından Chris ile ayrıldık.

Kalbim deli gibi ona doğru uçmak için çırpınıyordu. İlk kez yaşadığımı hissediyordum. Neden bu haldeydim? İnsanlar sınanırdı. Fakat ölümsüzlerde mi Tanrım?

Öyleyse bu en zor, belki de geçilmesi mümkün olmayan sınavım olacaktı. Oradan yürüyüp giden bedenim ve orada çakılıp kalan aklım arasındaki boşlukta ruhum asılı kaldı. Zorlanıyordum. İnkâr etmeye çalışsam da aşk beni ele geçirmişti.

Labirentte saatlerce Chris ile yürüdük. İçimde durmayan bir çağlayan, patlamaya hazır bir volkan vardı. Bunları ona anlatamazdım. Anlatırsam her şeyin gerçek olduğunu kendime de itiraf etmiş olurdum. Gerçeklik karşıma dikilirse dayanamazdım.

Chris böyle zamanlarda bana saygıyla yaklaşır ve anlatmamı beklerdi. Sessizliğimde boğulacak gibiydim. Ne kadar yürüsem de içimdeki bu heyecan, panik, korku yatışmayacaktı. Odama döndüm.

Rahatlamak için suya girdiğimde ilk kez su beni yatıştırmadı. O gece en kötü, huzursuz uykularımdan birini uyudum.

Ertesi gün sınıfa geldiğimde, sınıftakiler yine aşırı heyecanlıydı. Chris'in arkasındaki sıraya geçtim.

''Günaydın.''

''Günaydın.''

Soğuk, düşünceli, uzak ve kızgındı. Onu tanıyordum, bu hale benim yüzümden gelmişti.

''Chris...''

Keşke içimdekileri duyabilsen. Ailem gibisin, yuvam hatta yuvamdaki soba gibisin. Sen susunca, o alev sönünce ben dağılıyorum, kimsesizleşiyorum. Beni kimsesiz, yapayalnız bırakma. Beni görünür kılan sensin. Beni bir hiç olmaktan koruyan sensin. Sen gidersen cidden hiç olurum.

''Yapma, beni sensiz bırakma.''

Şaşkınlık ve biraz da öfkeli şekilde bana döndü. Gözlerinde ilk kez alevden bir parıltı vardı. Ve bir sürü mana saklıydı.

RUH LEKESİ(düzenleniyor)Where stories live. Discover now