1

15.8K 570 98
                                    

Medya: Aceline Dide İz

Başlangıç tarihinizi alabilir miyim?

Satır arası yorumlar yapmayı unutmayın. Bu benim için çok önemli ve çok hoşuma gidiyor okumak.

Bu arada 'mesajlar ve tweet hariç' italik -eğik- şekilde yazdığım yazılar Fransızca olarak geçiyor. Fransızca yazmak yerine böyle daha kolay ve anlaşılır olacağını düşündüm.

İyi okumalar 🤍

***

"Günaydın efendim." Ebeveynlerime selam vererek masaya oturdum. Bugün Türkiye'ye dönecektik. Bu beni mutlu ederken hafifçe tebessüm edip elime çatalımı ve bıçağımı alıp kahvaltıya başladım.

"Anne, ne zaman gideceğiz?" Annem küçük kardeşim Can'a kısaca baktı. Şu an küçük olduğu için anne ve baba kelimelerini kullanabiliyordu. Biraz büyüdükten sonra bu kelimeler yerine saygı sözcükleri getirmesini isteyeceklerdi. Onlara göre öyle olmalıydı. Her çocuk ailesine sonsuz saygıda bulunmalı ve kusur etmemeliydi. Fırat ailesinde kusura yer yoktu.

"Kahvaltıdan sonra çıkacağız ve lütfen ağzında yemek varken konuşma Can." 4 yaşındaki kardeşim Can bunu pek umursamamıştı. Daha çok gezecek olmanın heyecanını yaşıyordu. Göz göze geldiğimizde gülümseyip göz kırptım.

Bu davranışım onu güldürürken önüne gelen kumral tutamlarını geriye ittirdi. Yemek yerken hiç konuşmazdık, bu kahvaltı da o yemeklerden biriyken kahvaltı bitmiş ve biz son hazırlıkları yapmak için odalarımıza dağılmıştık.

Çalışanlar valizlerimi aşağı indirirken sırt çantamı alıp odadan ayrıldım. Hemen yanımdaki odaya girdiğimde Can ellerini arkasına saklamıştı. Kaşlarımı çatarak yanına ilerleyip eğildim. "Ne saklıyorsun küçük bey?"

Alt dudağını ısırarak elini arkasından çıkardığında avucunda duran şekeri göstermişti. "Üzgünüm..." Saçlarını karıştırdım. Anneme göre çok fazla şeker, çikolata yememeliydik. Sağlıklı beslenmeliydik ve formumuzu korunmalıydık. Tabii form meselesi benim için geçerliydi. Can daha 4 yaşındaydı ama buna rağmen o da çok yiyemezdi abur cubur.

"Ben annem değilim. Sana kızmam ama bir daha yerken bana haber verki seni gizleyeyim." Bunu gülümseyerek demiş olmam onu rahatlatırken kollarını boynuma sardı. Onu kucağıma alıp kalkarken yanağımdan öptü. "Seni seviyorum." Türkçe dediği şeylerle yanağından öptüm. Onun Türkçesi de bozuktu. Fransızca konuşurken bile yaşından dolayı kelimeleri tam söyleyemezken aileden dolayı iki dil öğrenmişti bile.

Babam Türktü, annem ise Fransız. İkisi babamın Fransa'daki şirketinde tanışmışlardı. Annem 6 dil bilirken babam da işinden dolayı 9 dil biliyordu. Bu yüzden iletişim sorunu yaşamamışlardı. Evin içinde bazen Türkçe bazense Fransızca konuşuyorduk buna rağmen Fransızca ağırlıktaydı.

Her yaz Türkiye'ye gidip babamın akrabaları ile vakit geçirirdik. Önceleri onlardan pek haz etmediğimden arkadaşlarımla tatile giderken orada tanıştığım insanlar sayesinde aksatmadan iki yazdır Türkiye'ye gidiyordum. İkisi en yakın arkadaşlarımdı. Bir tanesi ise sevdiğim çocuk. O beni arkadaşı gibi görsede bu benim ona aşık olmama engel olamamıştı.

Can kucağımdayken aşağı indiğimiz sırada daha açmadığı şekerini cebine koymuştu. Salona doğru ilerledim. Annem bizi fark edince kaşlarını çattı. "Aceline, Can'ı kucağına almamanı söylemiştim. O artık bebek değil. Belinde sorun ortaya çıkabilir." Can'ı indirip annemin görmediği bir anda göz devirdim.

"Dikkat ederim, afedersiniz." Salona giren babamla kadro tamamlanmıştı. "Gidelim."

***
Sonunda Türkiye'ye adımımızı atmıştık. Kocaman gülümseyerek etraftaki insanlara baktım. "Efendim, sizi almaya gelen araba." Diyerek eli ile bir arabayı göstermişti bir adam. Bizi burada karşılayacak kişi olmalıydı.

FREYADonde viven las historias. Descúbrelo ahora