Episode 20''Feel Pain''

6.1K 392 44
                                    

Ve uzun bir aradan sonra tekrar ben geldim. Bu bölümü yazarken tamamen ruh halimi yansıttım ve sanırım bu yüzden birazda olsa uzun bölüm oldu. Yani en azından uzun zamandır yazmadığıma değecek bir bölüm olmuştur diye düşünüyorum. Dediğim gibi bunu yazamıyorum daha doğrusu yazmaya kalkıştığım anda bir engel çıkıyor ama sabah oturdum ve karar verdim yazmaya. Bundan sonra düzenli bir şekilde yazıp 5 bölüm sonra bitireceğim. Umarım aranızda hala okuyan, ilgilenen vardır. En kısa zamanda yeni bölümü yazacağımdan emin olabilirsiniz. Beklediğiniz için teşekkürler sizleri seviyorum. Bana ulaşmak için instagram hesabı'mı takip edebilirsiniz [@rihfectt]. Yazım hatalarım varsa kusura bakmayın bölüme geçebilirsiniz


Dinleyin : Red - Not Alone

****

Karanlığın tüm can alıcı sessizliği tıpkı yalnızlığım gibi etrafımı esir altına almışken bedenim hislerinden arınmış bir şekilde ileri-geri sallanmakla yetiniyordu. Çelimsiz kollarım zayıf bacaklarımı sıkıca sarmış dişlerim ise parçalamak istercesine diz kapağıma baskı uyguluyordu. Bu karanlık ve sessizlik içten-içe sinirlerimi oynatmaya ve beni olduğumdan daha yalnız hissetmeme sebebiyet yaratıyordu. Bedenim tepki olarak titremeye başladığında gözlerimi kıstım ve akan ılık gözyaşlarının ıslaklığı soğuk tenime tezat bir şekilde yanağım boyunca ilerlemesin diye yumruk yaptığım ve ince bacaklarımı sıktığım elimin tekini kaldırıp gözlerimi sildim. Odamın içine ay ışığı loş bir şekilde vurmaya başladığında boğulmak istercesine nefesimi tuttum ve gözlerimi kapadım. Sokaktan gelen kahkaha seslerini duyunca sinirle dişlerimi sıktım. Saatlerdir kendimi sıkarak oturduğum yatağımdan hızla kalktım. Dağılmış saçlarımı yolarcasına geriye itip pencereye ilerlerken elim ve dudaklarım sinirle titriyordu. Sokaktan gelen kahkaha sesleri daha da artarken pencereme ulaşmıştım. Dışarıda birbirine sarılan ve sohbet eden iki çift kahkaha atarak ilerliyordu. Onları gözümü kırpmadan izlerken kızın başını kaldırıp beni fark etmesiyle yüzümde tek bir mimik oynamamış ve onun ifadesizliğimden olsa gerek ürkmesine yol açmıştım. Kız bakışlarını benden kaçırıp yanında ki sevgilisine bir şey dediğin çocuk onu ilk başta sakince dinlemiş daha sonra bakışlarını pencereme kaydırmıştı. Onlara ifadesizce bakarlarken ikisi de bir süre sonra başlarını önlerine eğip hızla uzaklaşmaya başlamışlardı. İnsanlar nasıl olurda ben mutsuzken ve ağlıyorken mutluydu ve gülüyorlardı? Bunu neden yapıyorlardı? Ben yerden göğe kadar mutsuzken onlarda bir o kadar mutlulardı. Tek dileğim hepsinin acılar içinde haykırarak kurtulmak için çırpınışlarını ama ölümden kaçamadıkları için acı dolu çığlıkları ile ağlamalarını izlemekti. Ölmelerini istiyordum. Bu gece ben ne kadar mutsuzsam onlarda ölürken bir o kadar acı çeksin istiyordum.

Yorgun adımlarla pencereden uzaklaşırken adımlarım beni boy aynamın karşısına sürüklemeye başladı. Siyah ahşap çerçeveli aynanın önüne gelince üzerimde ki siyah uzun tişörtümü başımdan çekip çıkardım ve nereye denk geleceğini umursamadan onu odamda bir yere fırlattım. Tişörtün gizlediği bedenim tüm kusurlarıyla beraber karşıma çıkarken yaralı kollarıma ve bacaklarıma baktım. Birkaç jilet yarası bacağımda boylu boyunca bana gözükürken parmak ucumu o yaraya değdirip, parmağımı kesik boyunca gezdirdim. Kesik nefes eşliğinde küçük bir kahkaha attım ve gözyaşlarım yanaklarımdan hızla akıp giderken gecenin karanlığında tıpkı yıldız gibi parlayan ve sehpamın ucunda duran makasa uzandım. Metal makası tamamen açıp en keskin tarafını bacağımda ki eski kesik izinin üzerine getirdim ve yavaşça ama orayı kesecek güçte bastırıp kendime çekmeye başladım. Eski yaram açılırken ve bacaklarımdan koyu kan akarken gülümsedim. Boşta olan elimle kana dokunup elimi kaldırdığım sırada gülümsemem genişledi ve o an canımın acısını hissetmemek adına gözlerimi kapadım. Gece saatler dördü gösterirken kendimi kesmek bana oldukça cezbedici geliyordu. Her ne kadar komik ve ergence bir davranışta olsa insanlara veremediğim zararı kendime vermek beni tuhaf bir şekilde rahatlatıyordu. Makas titreyen ellerimden sesli bir şekilde parke zemine düştüğünde kan akan bacağıma kısa bir bakış atıp yatağımın üzerinde ki telefonuma adımladım. Canımın acısı umurumda değildi. Şuan onun sesini duymaya ihtiyacım vardı. Günler benim için anlamını yitirmişti ve zaman denilen kavramı unutmuştum. Onsuz geçen belki de on beşinci günümdü ve ben berbat hissediyordum. Sesini duymak bile bana iyi gelecekti. Yatağa gelince siyah saten çarşafın üzerinde kanlı parmaklarımı gezdirip telefonumu aldım. Telefonum kandan dolayı kirlenirken kilidini açtım ve rehbere girdim. Rehberimde sınırlı numara vardı ve en başta onun adı duruyordu. Onun adına dokunup yeşil ahize çıkınca beklemeden bastım ve telefonu kulağıma götürdüm. Kısa bir süre sonra birkaç hışırtının ardından boğuk sesini işittim.

Suicide RoomHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin