Episode 16''Tears''

7.3K 488 36
                                    

Merhaba ben geldiiiiim. Şey soğuk bir espri yapmam gerekirse 1 yıldır yeni bölüm atmıyorum fşlsfklsş. Üzgünüm fsdlkfs. Evet bu hikayeme önem veriyorum fakat Facebook sınırı geçmediği için bu kadar geç paylaştım ama bundan sonra orada bir sınır koymayacağım ve yazdıkça atacağım. Zaten Suicide Room uzun bir hikaye olmayacak en fazla 35 de final olacak yani bu yüzden daha hızlı davranıp yaza kadar final etmeyi planlıyorum. Evet uzun zamandır yoktum ve bundan dolayı pek konuşmuyorum.  Bana ulaşmak için instagram hesabı'mı takip edebilirsiniz [@rihfectt]. Yazım hatalarım varsa kusura bakmayın bölüme geçerbilirsiniz  

Dinleyin : Beyoncé – Smash Into You

****

''Cehennemin en dibine kadar yolunuz var. Ben gelmiyorum!'' Vazoyu duvara fırlattığım sırada babam ayağa kalktı. Oldukça sinirli ve bezmiş duruyordu. Büyük ellerini yumruk haline getirmiş sıkıyorken sinirden yüzü kızarmıştı. Yutkunup derin bir nefes aldığım sırada babamın gür ve yüksek çıkan sesi tüm odada yayıldı.

''Şımarıklık yapmayı hemen kes Violet!''

''Kesmiyorum! Sizinle hiçbir yere gelmiyorum! Sizden nefret ediyorum!''

''Kızım-''

''Kes sesini!''

Anneme sertçe bağırdığımda oturduğu yere sindi. Onun benimle konuşma hakkına sahip olduğunu sanmıyordum. Tanrı bilir bu taşınma işide onun başının altından çıkmıştı. O her zaman benim kötülüğümü istemekten başka bir boka yaramamıştı zaten.

Sinirle yerimde dört dönerken babamın bağırarak sarf ettiği sözcükler kalbime bir ok misali saplanmış ve sinir kat sayımı en yükseklere çıkarmıştı.

''Senin bu şımarıklıkların bizi bayıyor. Okul müdürün derslerin kötü olduğu için kaydını almamız gerektiğini söyledi! Bu sene de kalacaksın ve bam okul hayatın bitti! Yeter Violet senin kardeşin öldüyse bizim oğlumuz öldü! Senin bu aptal hareketlerinden kendi acımızı yasımızı tutamıyoruz! Taşınıyoruz dediysem taşınıyoruz!''

Gözlerim dolmuştu.

Bunu bana nasıl söyleyebilirlerdi?

Tanrı aşkına!

Hayatımın her anını bana zehir ettiler! Hayatımı değiştirdiler ve hala değiştirmek istiyorlar! Kendime bir yol çizmeye çalışırken bu yolu bozmaya çalışıyorlar. Hayatımın her anında ağlamamı istiyorlar! Ben sadece mutlu olmak isterken ve Harry ile mutlu olurken şimdi mutluluğumu benden çalmak istiyorlar! Onlardan kesinlikle nefret ediyorum. Bana yaşattıkları ve yaşatmaya devam ettikleri her şeyin intikamını almak istiyordum onlardan! Tanrı aşkına ne zaman mutlu olacaktım ben? Ne zaman gülecekti yüzüm? Bütün bir ömrüm boyunca sadece ağlamaya mahkûm mu edilecektim? Gözlerimden akan her bir gözyaşının sorumlusu onlardı aslında. Beni bu kirli dünyada mutsuz ve yalnız olmaya mahkûm bırakıyorlardı. Elimden her şeyimi almak istiyorlardı. Güldüğüm her an onların cehennemi oluyordu. Aslında hep derdim kendime ölünce geçer diye. Geçer mi sahiden yoksa her şey asıl o zaman mı başlar? Hani bir söz vardır çok meşhur ve genel olarak birçok ergenin dilinde dolanır. 'Her son yeni bir başlangıçtır ' . Ölüm asla bir kurtuluş yolu veya yeni bir başlangıç değildi. Asıl her şey orada başlıyordu. Buna inanıyordum.

''Sizinle''

Diye nefes nefese konuştum. Sinirden olsa gerek nefeslerimi yüksek sesle ve hızlı bir şekilde alıyordum. Sanki ciğerlerimde bıçak varmış gibiydi. Her nefes alışım adeta haram oluyordu bana.

''Bir yere gelmiyorum. ''

Başım dönmeye başladığında güçlükle arkamda ki beyaz duvara tutundum ve olağan nefretim, öfkem ve kinimle tekrar bağırdıktan sonra yere yığıldım.

''Sizinle hiçbir yere gelmiyorum!''

****

''Violet. ''

Kulağıma gelen aşinası olduğum sese ait fısıltı ile bilimcim yavaş-yavaş yerine gelirken yerimde kıpırdandım.

''Hadi güzelim aç gözünü. ''

Her tarafım ağrıyordu. Gözlerimde sanki 100 tonluk bir ağırlık var gibiydi. Açmakta zorlanıyordum. Başımın ağrısından bahsetmek bile istemiyordum. Ben acı içinde kıvranırken dudaklarımdan acı bir inleme kaçtı. Kendimdeydim fakat gözümü açacak halim yoktu. Burnuma gelen lanet olası hastane kokusu ile yüzümü buruşturduğum sırada kolumdan bir şeyin çıkarıldığını hissettim. Her ne kadar yavaşça çıkarılmış olsa bile canım acımıştı. Buna karşılık tekrar yüzümü buruşturduğumda üstümden bir şeyin çekilmesi ve bacaklarımın altından geçen bir kol ile birinin kucağına alınmam bir oldu. Derin bir nefes aldığımda kucağında olduğum kişinin kim olduğunu çoktan anlamıştım. Harry beni kucağına almış yavaş adımlarla ilerlerken güç bela birbirine adeta yapışan gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk şey Harry'nin kıvırcık saçları oldu. Başımı boynuna yakın bir yere koymuştu ve etrafına bakarak temkinli adımlarla ilerliyordu. Rahatsızca yerimde kıpırdandım ve boğazımı temizledim. Dudaklarım kurumuş ve çatlamış olacak ki onları dilim sayesinde ıslattığımda dudaklarım acımıştı. Kısık çıkacağını bildiğim sesimle zorla onun adını seslendiğimde yerinde durdu ve başını eğip bana baktı.

''Nereye gidiyoruz? ''

Diye gözlerim yorgunluktan kapanırken sorduğumda beni kucağında zıplatıp daha rahat bir konum almamı sağladı. Ardından yavaşça ve temkinli adımlarla ilerlemeye devam ettiği sırada biçimli dolgun dudaklarını aralayıp konuştu.

''Sanırım şuan seni kaçıyorum sevgilim. ''

Yüzüme kocaman bir gülümseme yayılırken ona iyice sarıldığımda onunla gitmek gibi büyük bir hata yaptığımı en ağır şekilde öğreneceğimi bilseydim, elbette kendimi uçurumdan atmayı dilerdim.

You see these tears falling down to my ears

Gözlerimden kulağıma düşen bu gözyaşlarını görüyorsun

I swear you like when I'm in pain

Yemin ederim sanki acıda olduğumu seviyor gibisin

Suicide RoomWhere stories live. Discover now