Epilog

3K 228 98
                                    

Öncelikle bu yazıyı okumanızı rica ediyorum. Suicide Room benim yazmış olduğum en özel ve en sevdiğim kitaptı fakat yazarken bir yerden sonra kendimi kaybediyor ve yazdıklarımın etkisinden uzun süre çıkamıyordum. Bana kötü etkisi olmasına rağmen yazabildiğim kadar yazdım. Harry'nin anlatımından başlayıp Harry'nin anlatımıyla bitiyor bölüm. Bu güne kadar yanımda olan herkese çok teşekkür ediyor ve bu kurgumda bana ilham olan, gök yüzünden beni izlediğine inandığım ufaklığıma adıyorum bu kitabı. Umarım bu kitapla sizlere birşey katmışımdır. Teşekkürler, iyi okumalar. Sizi seviyorum. 

Bölüm Şarkıları: One Direction - Spaces  & Julia Stone  - Maybe 

****


Rüzgâr en sert yüzünü göstererek saçlarımı uçuştururken bir kez daha iç çektim ve gözlerimi açtım. Öylece mezarda gözlerimi gezdirdikten sonra önüme döndüm ve taşta yazan isimle bir kez daha kalbime iğnelerin battığını hissettim.

Violet Harmon.

Aşkı iliklerime kadar ilk defa bana hissettiren kadın. Orada toprağın altında öylece yatarken beni günden güne öldüren kadın, hayatımın ilk ve son aşkıydı bulunduğum yerin altında yatan savunmasız kadın. Bu gerçek kederdi. Gerçek acı, gerçek yıkımdı.

Göğsüme yumruklar atıp kızının ölümünün sorumlusu olduğumu haykıran annesi geldi aklıma ve yerime sindim çaresizce. Ne kadar alçak ve ne kadar pislik birisi olduğumu haykırmak istedim kendime ama son iki haftadır olduğu gibi yine ağzımı bıçak bile açmadı. Ona söyleyemedim, onu korumak için arkama sakladığım kızının benim için o silahtan çıkan kurşunun önüne atladığını ve o kollarım arasında sonsuzluğa yükselirken yanında benim ruhumu da aldığını söyleyemedim. Sustum öylece, iç çekip ağladım sessizce.

Neydi bu kalbimin acısı? Aşk acısı dedikleriydi buydu elbet. Yıllarca insanlara acımadan zarar veren ve onları sevdiklerinden kopartan bir adamın yıkılışı Aşk yüzünden mi olacaktı? Gülüşüne hayran kaldığım kadını ne kadar özlediğimi haykırmak istesem de susuyordum. Gülüşü, somurtuşu, bana sarılışı, gölgesini bile özlemiş ve arar olmuştum. Utanıyordum kendimden. Onun benim yüzümden ölmesinden utanıyordum. Aynaya baktığımda gördüğüm kişiden nefret eder olmuştum. Bakışlarım her arkamda duran yatağa kaydığında onun bedenini arıyordu. Çarşafların arasında kaybolan beyaz tenini görmeyi beklerken gözlerim dağınık bir yatak karşılıyordu beni.

''Bedenini kollarım arasından alırlarken son kez çektim kokunu içime. Seni o soğuk morga götürürlerken yalvardım herkese. Orası soğuktu ve sen fazlasıyla üşürdün. Morgun önünde öylece etrafıma bakınırken bir ümit belki çıkartırlar seni oradan diye geçirdim içimden. Saatlerce bekledim ve sonunda çıktın. Çıktın ama bedenin beyaz bir örtüyle kapatılmış otopsi odasına ilerletiliyordu. Son kez tuttum daima sıcak olan fakat morgda tıpkı bir buz gibi soğuyan ellerini. Bir şey söyleyemedim, ne söyleyebilirdim? Benim gibi iğrenç bir adam için hayata yumduğun o mavi gözlerin gözümün önünde geldiğinde kaçtım benliğimden. ''

Burnumu çekip oturduğum yerden mezar taşına doğru süründüm ve yere uzanıp konuşmama devam ettim.

''Annen geldi sonra. Kriz geçirdi bana hakaretler etti, cehennemde yanmamı istedi. Sen öldürdün kızımı dedi. Baban sadece sustu Violet. Babanın gözlerinde saf acıyı gördüm. Dev bir çınar ağacının yıkılışını gördüm öylece. Ve sonra otopsiden çıktın. Kanın bulaşmıştı seni sardıkları çarşafa oradan sonrasını hatırlamıyorum. Kriz geçirip doktorları yumruklamışım öyle dediler. Ama bunlar seni bana getirmedi. Bedenini toprağın altına koyarlarken son kez tutundum sana. Ve sonra üzerine her toprak atılışında benliğimi beraberinde yolladım sana. Burada sürekli ağlıyorum. Ama senin yanındayken hiçbir şeyden utanmıyorum ben. Ağlasam da gülsem de sen bana ayıplar gibi bakmıyorsun. Bütün bunlara rağmen dayanmaya çalışıyorum sensizliğe. Nasıl dayanayım lan? Ölünü gördüm! Gözümün önünde vurdular seni hiç bir şey yapamadım lan! Öldün Violet öldün! Gözlerimin içine bakarak öldün! Beni birden bire kendine böyle bağladıktan sonra gittin. Pişmanım! İlk başta seninle oynadığım için pişmanım! Ama bilemedim. Gözlerime bakıp bana ne kadar âşık olduğunu söyledikten sonra ölecek olan kadına âşık olacağımı bilemedim. Sen öldün ben bittim!''

İşkence çeker gibi bir soluk çektim içime. Boğazlarım acıdı, burnumun ucu titredi. Daha sonra verdiğim nefesle bir kez daha çektim aynı acıları.

''Şimdi seni biraz rahat bırakacağım. Kafanı dinle yarın tekrar aynı saatte buradayım güzelim tamam mı?''

Onun cevap vermesini bir nevi beklerken acı gerçek yüzüme bir kez daha çarptığında konuştum.

''Keşke bana cevap verseydin. On saniye bile olsa ihtiyacım var sesini duymaya.''

İç çekerek uzandığım yerden doğruldum. Eğilip toprağı okşadıktan sonra taşa ufak bir buse kondurup ayağa kalktım. Omuzlarım düştüğünde tekrar yüklendiğimi anladım bütün acıları. Fakat buna rağmen saf bir acıyla konuştum.

''Görüşürüz benim en güzel aşkım. Gözlerinde barındırdığın okyanusu tekrar görmek adına başımı yastığa koyup ölmeyi bekliyor olacağım. ''

Gözlerimi kırpıştırıp elimi kaldırdım. Oldukça kırık çıkan ses tonuyla konuştum.

''Hoşça kal Asık.''

''Abla?''

Karşımda bana doğru el sallayan adama bakarken iç çektim ve kardeşime baktım.

''Gidiyor yine.''

Sessizce konuştu. Onu kollarım arasına alırken tebessüm ettim ve yavaşça uzaklaşan, gülüşüne ömrümü bahşettiğim adamı izlemeye koyuldum.

''Bir gün tamamen benim yanıma gelecek ama.''

Kısa bir süre sonra tamamen ortadan kaybolduğunda öylece baka kaldım arkasından. Daha sonra onun yaptığı gibi kaldırdım soğuk ellerimi ve parmaklarımı ufak-ufak hareket ettirip sol gözümden akan acılarımın temsili gözyaşı akarken fısıldadım.

''Hoşça kal Rapunzel.


Suicide RoomHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin