la douleur de l'amour partie 3

536 70 51
                                    

Oy ve yorum yapmayı unutmayın <3

Yine burdaydı. Her zorlandığında geldiği yerdeydi. Elindeki içki kutusuna baktı, havaya kaldırdı ,saladı ve kafasına dikti. Diğer elindeki yüzüklü parmakları arasındaki sigaradan son dumanı çekti ve izmaritinide kutunun içine attı.

Biten kutuyu diğer boş kutuların yanına attı. Ne kadar içmişti böyle. Daha bir kaç yıl önce yarım kutu içki bitiremeyen , sigara dumanından rahatsız olan çocuk şimdi beş kutu içki ile bir paket sigarayı bitirmiş ve ayık kafa ile düşüncelere dalmıştı.

Yani kendisi ayık olsa ne olur du ki , düşünceleri sarhoş olduktan sonra.

Bacaklarını saladığı  falezin kenarından aşağı baktı. yüz metre aşağıdaki deniz bu akşam çok durgundu. Kadife bir örtü gibi düm düz. Kendini yine her geldiğinde yapmak istediği gibi o kadife örtünün üstüne atmak istedi. Kadife örtünün bedenini sarmasını , kötü düşüncelerden arındırmasını ve nefesini kesmesini istedi.

Yapmadı yada yapamadı.
Her geldiğinde  olduğu gibi tekrar yapamadı. Derin bir nefes alıp kafasını yukarıdaki yıldızlara gezdirdi. Yine nefes alamadığı için kaçtığı o uçurumun ucundaydı. Ruhunu kayalıklardan aşağı acımasızca itip boğuluşunu ve günden güne yok oluşunu izlediği uçurumda.

Eline yeni bir soğuk içki kutusunu aldı. Kapağını açıp kafasına dikti. Diğer eline de üç haftadır üzerinde çalıştığı şarkının son kelimelerini yazmakla uğraştığı defterini aldı.

En başından okumaya başladı.
Son üç haftadır yaptığı gibi gitarı ile söyledi.

Olmuştu diğer şarkıları gibi buda olmuştu. İlk kez o lanet gün buraya geldiğinde yazdığı şarkı gibi.

Gece boyunca yaslandığı ağacın altından ayrılmayarak yazdığı şarkı. Rüzgar olmamasına rağmen yapraklarını salayıp
alkışladığını beli eden ağacın altı onun bundan sonra ki tek güvenli yeriydi.

Ondan sonraki yazdığı diğer şarkı denizin dalga sesleri ve gitar eşliğinde yazmıştı.
Yada yağmurun sertçe ağaç gövdesine çarparken yazdığı ve en çok zorlandığı şarkısı. Yağmurun ona eşlik edişi . bu şarkı onun dönüm noktasıydı. Bundan sonrası ise onun başarıdan başarıya koşuşu olmuştu zaten.

İçki kutularını yaslandığı ağacın yanındaki çöp kutusuna hedef alarak atmış ve altı boş kutuyuda çöpe başarılı bir şekilde sokmuştu. Telefonuna baktı sabahın dördü. Yaklaşık bir buçuk saat sonra doğacak güneşi ve etrafa yaydığı o muazzam ışık görselini izlemeyi çok isterdi. Ancak aklında dört saat sonra ki okulu gelmiş ve artık eve dönmesi gerektiğine kanaat getirmişti.

Kırk beş dakikasının yolda harcanmasına lanet ederek 20 katlı büyük  binaya ve oradan ayrılan tanımadığı komşularına baktı. İnsanlar neden bu kadar aceleci davranırlardı ki. Kim sabahın dördünde yada beşinde işe ne amaç için giderdi ki?

'Dakik patronlar '

Oldukça makul bir sebep.

Yorgunluk ve içkinin verdiği hafif sarhoşluk ile on katı  merdivenle çıkamayacağına emin olduğu için asansöre doğru yol aldı.

Normalde spor yapmayı  hata hareket etmeyi bile hiç sevmezdi. Fazla tembeldir. Ancak chan ve changbin onu ilk eve getirdiğinde ne kadar zayıf olduğunu söylemiş ve spor yapmaya zorlamıştı. Her gün on kat merdiveni aşağı inip daha sonra da çıkardı. Jisung ilk bu apartmana taşındıklarında en üst kattaki terasından bacaklarını sarkıtarak aşağı izlemeyi düşünürken changbinin ona asansörü yasaklaması ile kurduğu planları rafa kaldırmıştı.

Her gün apartmanın önüne geldiğinde buraya taşındığı güne lanetler ediyor hatta chan ve changbinin ona ceza olması için buraya taşındığını düşünüyordu.

Asansörden inip sesiz adımlarla kattaki tek daireye ilerlemiş ve cebindeki üç anahtardan karşısındaki kapı için olanı alıp açmıştı tek dileğinin iklinin akşam yorgunluktan oldukları yerde bayılmış ve onu beklememiş olmalarıydı. Yoksa yarın okula  gidene kadar kulağındaki kulaklığı saklamak zorunda kalacaktı. Sweetin şapkası ile.

Tahmin ettiği gibi ikili ayrı odalarda biri ders notlarını çıkarırken diğeri ise yakın zamanda çıkış yapacak grubun albümü üzerinde çalışırken uyuya kalmıştı. Gitarı ve canı kadar değer verdiği  eski defteri odasının baş köşesine bırakıp. Odasından geri çıktı.

Üzerindeki içki ve sigara kokulu kıyafetlerden kurtulmak için banyoya ilerledi. Ne kadar onlara karşı asi bir ergen gibi davransa bile onlara her zaman minetardı. Terk edilip onlarla aynı eve çıktıktan sonra herşeyleri bir olmuştu.

Banyo da fazla oyalanmamak sureti ile sıcak bir duş almış ve beline sardığı havlu ile kendi odasına  ilerlemişti. Havluyu belinden uzaklaştırmış ve hızla  baxırını giymişti.
Aynanın karşısına geçip vücuduna göz gezdiridi. Dün sabah uzun boylu zorba çocuktan  aldığı yumruk ile morarmış yere baktı.

Beyaz teninde belli olan koca morluğa  ona eşlik eden  sol göğüsündeki  ile kasıklarına yakın olan küçük  dövmeye göz gezdirdi. Changbin dövmeyi görüp onu güzel bir azarlamıştı ancak Chana söylemeye cesaret edememişti. Çünkü küçüğünün vücuduna zarar vermesinden nefret ederdi ve o dövmeyi görürse büyük ihtimale ikisinide döverdi. Üstüne bol bir tişört giymiş üç saat sonra okula gitmek için alarm kurup beyaz çarşafın içine girmişti.

Başını kaldırıp Chanın onun için tavana yapıştırdığı yıldızlara bakmıştı. Kafasını içindeki sarhoş düşünceler onu zorlamaya başlayınca da gözlerini kapatmıştı.

...

Daha üç saat dolmamış ve alarm çalmamışken odasının kapısı baskın yaparmış gibi açılmıştı. Daha gözlerini tam açmadan iri bedenin üstüne atlaması ile sesli ve acı bir şekilde inlemişti. Karnındaki ağrı bu darbe ile gün yüzüne çıkmıştı.

Changbin onun haline gülerken Jisung gözlerini tam bir şekilde açmış ve karşısındaşi adama bakmıştı. Bu aralar bunu çok sık yapmaya başlamıştı. Elerini havaya kaldırıp üstündekini itmeye çalışsada bir sonuç alamamış ve bağırmıştı.

"Chan şu ayıyı üstümden al."
Changbin Jisungun dediğiyle sahte bir kızgınlıkla konuşmuştu.
"Amın evladı benim nerem şişko lan ayıya bezetiyorsun. Asıl sen kendine bak bu aralar spora çıkmıyorsun. Chanın siki gibi olmuşsun. Boynun bükülmüş. İncecik kalmışsın."

İkiside birbirine bakmış kendi aralarındaki tartışmayı boş vermiş ve Chan için söylenen kelimelere gülmeye başlamışlardı. Hatta kahkahalara boğulmuşlardı.

Chan mutfaktan duyduğu kelimeler ile doğradıklarını yarım bırakmış Jisungun odasına gelmiş ve changbinin aksine daha sakin ama yine sahte olduğu beli olan kızgınlıkla konuşmuştu.
"İkinizi aynı anda sikebilecek kabiliyeteki yüce haşmetli sikim hakkında böyle konuşman hiç hoş değil. Ayrıca sen ilk başta bu kadar terbiyesiz değildin Jisung. Nerde senin terbiyen?"

Jisung uykusunu alamasa bile ikili ile uğraşmanın eğlenceli olduğunu düşünmüştü. Onlar her zaman onun bir şekilde morelini düzeltiyor ve hayatına devam etmesine yardım ediyordu.

"Ben terbiyemi , barda bana asıldığınızda sizinle başka şekilde başa çıkılmayacağını anladığım zaman çöpün kenarına bıraktım. Sizin gibi adamların yanındayken bana lazım olmayacağını en azından başkalarının nasipleneceğini düşüdüm. Nasıl düşünmüşüm channie?" Changbin Jisungun Chana hatırlatığı şeyle kıkırdarken Chan elindeki bıçağı Jisunga salamış ve kısaca konuşmuştu.
"Siktir git jisung."  onun dediği ile küçük olan sesini inceltmiş ve çalıştığı zamanlardan hatırladığı kadarıyla bardaki Chana asılan kadınların taklidini yaparak konuşmuştu.

"Sikersen giderim Chan oppa." changbinin kıkırdamaları dudağını büzüp bardaki kadınların taklidini yapan Jisung ile kahkahalara dönüşürken Chan elindeki bıçağı sanki Jisunga saplayacak gibi tutmuş ve üstüne yürümüştü.

Bütün evin altını üstüne getiren ikilinin kovalamacası Jisungun kendini tuvalete kilitlemesi ile son bulmuştu.

-----------------------

00.50

nepenthe MinsungWhere stories live. Discover now