58. HAYAT HIRSIZLARI

9.7K 593 269
                                    

"Dünya denen çürük ipliğe ne kadar çok hayal dizmişiz..."

🖤

İnsan yaşadığı yerden koparmış. Kırıldığı kalpten gömülürmüş. Yandığı ateşte kül olup, kavrulduğu acıyla beslenirmiş. Kendi içimde büyümüş, yok olmuş, sonra da başka bir şeye dönüşmüştüm. Ben hiç girmediğim o savaşın başrolünde, kaybedeni oynuyordum. Önce çocukluğumu kaybetmiştim, sonra annemi, sonra ailemi, en son da annem yerine koyduğum kadını.

İçimdeki katlanılamaz ağrı her geçen dakika filizlenirken nefes alamıyordum. Gözümde taşan okyanusun suyu artık çekilmişti. Kumsala bir damla su düşmüyordu, ama kumsal, yine de kuruyamıyordu. Nefretle ıslanıyor, öfkeyle şahlanıyordu. Yürümeyemeyen kadının kendini yakabileceği aklımın ucundan bile geçmiyorken, bunu o pisliğin yapmış olma düşüncesi kalbimde alevlenen o öfkeyi harlıyordu.

Şirketin döner kapısını kırar gibi ittirip içeriye daldım. Danışman Ferda beni görünce şaşırmıştı. Bu sürtüğü oldum olası sevmezdim. Buradaki herkesle en az bir defa yatmışlığı vardı.

"Demir Bey?" Ayağa kalktığında bana  gülümsedi. "Hangi rüzgar attı sizi buraya?"

Boş Boğazlığını hiç çekemezdim. Öfkemi saklamadan gülümsedim. "Ölüm hortumu Ferda? Kapılıp uçmak ister misin?"

"Ne?" Neye uğradığını şaşırdı. Durup onunla flört etmemi bekliyordu. Ona üstten bir bakış atıp gözlerimi çektim. Asansöre ilerlerken "Habersiz giremezsiniz!" diye bağırıyordu arkamdan. Bal gibi de girerdim.

Asansörün tuşuna basıp geldiğinde içine girdim. Ellerimi önümde birleştirirken başımı kaldırıp çenemi dikleştirdim. "Ben Demir Atasoy'um. İstediğim her yere, istediğim şekilde girerim." Asansörün kapısı yüzüne kapanırken öylece kalmıştı. Aksi bir davranış sergileyemezdi, çünkü beni iyi tanıyordu. Onun bu şirkete giriş bileti bile benim elimden çıkmışken şimdi bana karşı gelmesi mümkün değildi.

Lanet asansör sonunda tuşladığım katta durduğunda içimdeki sönmek bilmeyen ateş daha da harlanıyordu. Cebimdeki telefon durmaksızın titriyorken çıkarıp baktım, Atakan'ın aradığını görünce meşgule attım. Atakan'ı atlatmak benim için kolay olmamıştı. Onu yanımda getiremezdim, çünkü Efnan yalnız kalırdı. Efnan'ımın şu an en çok ihtiyacı olan şey bendim. Bunu çok iyi biliyordum, ama gidip de yanında olamazdım. Sırtımda taşıdığım bu yük beni ona karşı mahçup ediyordu.

"İçeride mi?" Sekreter kadın patronunun başına geleceklerden habersiz başını salladığında kapıyı çalmadan içeriye daldım. Babam olacak varlık beni gördüğünde ayağa kalkmıştı. Biliyorum, saygıdan değildi bu, korkudandı.

"Senin ne işin var burada?!" Sesindeki korku dolu tını ve yüz ifadesi içimdeki şüpheyi şahlandırıyordu. Kapıyı kapatıp üstündeki anahtarı bir kez çevirirken gözleri telaşla hareketlerimi takip ediyordu. "Kapıyı neden kilitledin? Demir? Oğlum, sen iyi değilsin?"

Kemere sakladığım silahı çıkarıp tetiğini açtım. "Sana sadece bir kez soracağım. Eğer doğru cevabı verirsen yaşama şansın yok," Geriye doğru gittiğinde başımı hafifçe omzuma doğru eğdim.  "Eğer yanlış cevabı verirsen, yine yaşama şansın yok." Silahı kaldırıp ona doğrulttum. "Şimdi söyle, sevdiğim kadının evini yakan sen misin?"

"Ne!" Dehşete düşmüş gibi bakıyordu bana. Eğer rol yapıyorsa tebrik ederim, gerçekten başarılıydı.

Bu soruyu sormak benim için güçtü ama o gücü Efnan için toparladım. "Gülçin anneyi sen mi yaktın?" Dudaklarını araladığında "Evet veya hayır!" diyerek susturdum onu. "Sadece tek bir cevap ver ve öl."

UFAKLIK | Daddy Issues ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin