16- YALANCI KAHKAHALAR

1.2K 171 209
                                    



Selam! Zifiri sulara iyi yolculuklar, keyifli okumalar 🪷

~
Gözyaşımın sahibi
Ne zaman alnımı camlara dayasam
kanatlarını canıma batıra batıra
sana uçuyor bütün kuşlar.
                 
                                  -Şükrü Erbaş
~

Gripin- Dalgalandım da Duruldum🎧
Krobak, Little victories - Broken🎧

🧜🏻‍♀️

Yüzleşemediğimiz şeylerden kaçtığımızı fark ettiğimde büyümeye çalışan hırçın bir ergendim. Belki çocukken birçok şeyle yüzleşemezdim ama kaçmak, yalnızca idrak edebildiğin yaşta yapabildiğin bir şey oluyordu. Birçok şeyle yüzleşememiştim aslında. Belki ailesizlik, belki sevgisizlik, belki de yalnızca hissedilen derin bir eksiklik.

Medet umduğun bir dostluk ya da yanlış kollarda aradığın sevgi hiçbir zaman içindeki gerçek hisleri tatmin etmeyecekti oysaki. Geçici, içi boş hevesler dönüp dolaşıp kalbinin tam ortasında sızlayacaktı. Bilmiyorum, her şeyin çok basit olması gereken bir evrene düşmüş gibi gülüyorum ama tüm bu fantastik olayların içinde bile travmalarıyla boğuşan kız çocuğunu görmezden gelemiyorum.

Hayatım, uzun betimlemelerle anlatılmayacak kadar kısaydı ama hislerim yüz binlerce kelimenin anlatamayacağı kadar yoğundu.

İlk büyümem, fırtınalı bir günde terk edilmem olmuş belli ki. İkinci büyümem, üvey olduğumu öğrendiğim gündü. Çünkü üvey ne demek, diye araştırmamı hatırlıyorum. Üçüncü büyümem, Beren'in doğduğu gündü. Çünkü abla olacak ama hiçbir zaman bir abla gibi görülmeyecektim. Çünkü, görebildiğim ufak sevgi kırıntılarını da artık başkasına ve asıl sahibine vermem gerekecekti. Dördüncü büyümem, annemi ve babamı Beren ile evimizden giderken gördüğüm gündü besbelli. Çünkü artık bırakıldığım o evin eşiğinde tek başıma oturacağımı biliyordum.

Beş, altı, yedi...

Her travma, bir yaş almamı sağladı.

Şimdi yeni bir yaş daha büyüyorum. Bu masada, okyanusun ortasında, normal dertlerimden çok uzak kalmışken yeni bir travmaya daha kollarımı açıyorum.

O an fark ettim ki, ben aslında düşündüğümden çok daha yaşlıyım.

Nilay düşen yüzünü saklamak ister gibi kafasını eğdi. Onu tanıdığımı ve yalnızca yüzünü saklayarak kaçabildiğini sandığını bildiğimi unutuyordu. Milda sertçe yutkundu, sarıya çalan gözleri Hazer'in üzerine döndü. Bana cevap vermeyeceğini bu şekilde bile belli ediyordu. Behir'in yeşil irisleri sürekli baktığı gibi enerjik bakmıyordu bana. Bol bol hüzün gördüm gözlerinde. Kansu ve Ülfer sert duvarlarını çekmiş ve yüzlerini dümdüz tutmak için kendi köşelerine çekilmişti.

Aral meraklıydı açıkça. Yüzünde her zaman görmeye alışık olduğum o gülümseme yoktu ama derinlerde bir yerlerde hissettiğim özlem kokusu ondan geliyordu. O, Erkin'i özlüyordu.

Odada hissetmekten kaçsam da engel olamadığım onca duygu, karmakarışık içime çöreklense de dimdik durmak için nefeslendim. Onların hissettiği onca duyguyu ben de hissediyordum ama artık kendi duygularımı aralarından ayırt edemiyordum.

Kahverengi gözlerim sabırsızca Hazer'e döndü. "Kim?" diye sordum sessizliği kesen bir sesle. "Erkin kim, söyleyin."

Odadaki çirkin sessizlik büyüdü. Büyüyen tek şey o sessizlik değildi. İçimde fokurdayan öfke, onunla beraber birikiyordu. Uzun zamandır yoktu fakat hiçbir zaman gitmemişti. Bana ait değil ama her zaman benimle birlikteydi. Tanıdık bir öfke...

ZİFİRİ SULAR ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now