30-KORKUDAN DOĞAN KORKUSUZLUK

1K 144 40
                                    

Eurielle- City of the Death🎶

(Bu şarkıyı bu bölüm de sonraki bölüm de koyacağım çünkü bu iki bölüm aslında bölünmüş bir bölüm ve ben bu şarkıyla yazdım bölümleri♥️)

Selam, Zifiri Sulara iyi yolculuklar, keyifli okumalar 🧜🏻‍♀️💜

🧜🏻‍♀️🧜🏻‍♀️

(Seneler önce- Talay)

Üzerindeki; Artık soluklaşmış, neredeyse kirden gri rengine dönmüş gömlek tenine sürttükçe tek sorun buymuş gibi gömleği çekiştirdi Hazer. Yırtılmış bir gömlek, şu anki dertlerinin en ufağı bile değildi ama belki de ona takılmak biraz olsun koparmak isteyeceği kadar ağrıyan kafasını dağıtırdı. Dağıtmalıydı da. Çünkü kafayı yemenin uç noktasında, onu tıktıkları bu delikte daha fazla duracak sabrı kalmamıştı. Avuç içlerini sertçe bir kere daha demirlere geçirdi.

"Ezra!" diye bağırdı sesi zindanlardan taşıp şatonun boş koridorlarına taşıncaya kadar. "Korkak bir şerefsiz olduğunu biliyorum ama buraya gel!"

Bir kere daha geçirdi sertçe avuç içlerini demirlere. Ses gelmedi karşı taraftan. Bir kere daha geçirdi ve bir kere daha...

"Hazer, yeter." Diyen sesi duyduğunda öfketaşan siyah bakışları sesin sahibine döndü. Bunu diyen, tıpkı diğerleri gibi buraya tıkılmış olan Mildaydı. Tıpkı kardeşi gibi onun da sarı saçları buradaki pislikten solmuş, birbirine girmişti. Üzerlerindeki her şey, günlerdir burada olmalarının etkisi ile berbattı.

Kendini değil de sorumluluğu altındaki muhafızlarını ve arkadaşlarını böyle görmek sinirini daha çok bozduğundan onlarla göz temasından kaçınıyordu baş muhafız.

Onları hayal kırıklığına uğrattığını biliyordu. Onlar aksini söylese de böyleydi.

"Gelecek." Dedi öfkeyle. Sesi bile günlerdir bağırmanın etkisi ile hırıltılı ve genizden çıkmıştı. "O piç kurusu saklandığı yerden çıkıp buraya gelecek."

"Bizi buraya tıkma sebebi burada öleceğimizi düşündürmesi. Buraya asla gelmez." Diyerek araya girdi Kansu da oturduğu yerden kalkarak. Pembe saçlarını tepeden toplamıştı ve iki gündür olduğundan bile daha sessizdi.

"Bu ırkı var ya..." Behir de kızların yan hücresinde ayaklanıp sağa sola hızla yürümeye başladığında derin bir nefes aldı baş Muhafız. İlk defa eli kolu bu kadar bağlanmış hissediyordu.

İçini rahatlatan tek bir şey varsa o da günler önce karaya bıraktığı küçük kız çocuğuydu.

Sağ salim teslim almışlardı onu. Üşüyordu, ağlıyordu belki de korkuyordu ama sağlıklıydı. En azından onu yaşatabilmişti. İri kahverengi gözleri aklına gelince gülümsemeden edemedi. Şu durumda gülümsemesi, olabilecek en saçma şeylerden biri olduğu için Nilayda kardeşinin yanından şaşkınca baş muhafızına baktı.

"Neden gülümsedin, hem de bu haldeyken, bilmediğimiz bir şey mi oldu yoksa?"

Hazer sertçe yutkunduğunda gözlerini demirlerden çekip Nilay'a döndürdü. "O çok güçlü bir bebek. Görseydiniz, bayılırdınız." Normalde ağzından asla dökülmeyecek kelimeler sırayla dökülürken Nilay'ın da yüzü aydınlandı. "O varken okyanus için umut etmeye devam edebilirsiniz."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordu Milda da merakla.

Kafasını iki yana sallarken Umman ile onu karaya çıkardığı zaman etrafa attığı anlamsız gülücükler gözünün önüne geldi. "Bir bebekken bile korkusuz görünüyordu." Omuz silkip toparlandığında muhafızlar da kendi kendine gülümsemişti.

ZİFİRİ SULAR ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now