aile

329 46 0
                                    

"Lix, hazır mısın güzelim?" Felix aynada kendisine bakarken, dudaklarını büzmüştü. Yansımaya, odanın kapısına yaslanan Chan girdiğinde, omzunun üstünden ona bakmıştı.

"Emin olamadım, nasıl olmuşum?" Chan'ın yüzünden güzel bir gülümseme oluşurken, hayran bakışlar ile Felix'in yanına adımlamıştı. Kollarını beline sararken, Felix önüne dönmüş ve kafasını, boyun girintisine yerleşmiş sevgilisinin kafasına yaslayıp aynadan onunla göz teması kurmuştu.

"Ailenle tanışacağım, fazla abartılı olmayayım derken çok sade oldum gibi hissediyorum."

Altında beyaz bir şort varken, beje daha yakın bir tişört giymişti. Sahil kenarı bir yere gideceklerinden dolayı, ne kadar yaz aylarına giriş yapmış olsalar bile serin olabilecek havadan dolayı da fazla kalın olmayan, kot rengi bir gömlek giymişti üzerine.

"Sen her halinle en güzelisin Lix'im. Üzerindekilerle," Daha fısıldar bir tonda kulağına doğru, " ya da çırıl çıplak, en güzelisin." fısıldamıştı. Felix kıkırdarken, kafasını hafifçe çevirmiş ve elini Chan'ın yanağına yerleştirip dudaklarına küçük bir öpücük kondurmuştu.

"Çok seviyorum seni." Chan gülümsemiş ve burunlarını birbirine sürtmüştü.

"Ben de seni seviyorum çilli." Felix tekrar kıkırdarken, aynadaki yansımalarına dönmüştü.

Güzel görünüyorulardı, birlikte çok güzellerdi.

"Yanında gecelerin prensi gibi kalıyorum." Felix, Chan'ın yanındayken asla yapmadan duramadığı gibi tekrar kıkırdamıştı.

"Yakışıklı prensim benim, biraz daha çıkmazsak eğer bizi bekleyecekler." Chan dudaklarını büzmüştü.

Hannah ve Lucas geleceklerdi, onları havalimanında almaya gideceklerdi. Chan, ailesini görmeyeli uzun bir süre olmuştu, annesi ve babası gelmeyeceklerdi ama olsundu, kardşelerini görecekti en azından.

"Çıkalım o zaman bebeğim." Felix onaylar bir mırıltı çıkartırken, boynuna kondurduğu öpücüğün ardından kendisini bırakan beden ile birlikte yatağın üstüne koyduğu çantasını ve telefonunu almıştı. Elina aldığı telefon titremeye başlarken, Chan ile birlikte dış kapıya yürüyorlardı.

"Efendim Jinnie?" Chan omzunun üstünden kendisine bakmış ve tek gözünü kırparak ne oldu dercesine kafasını sallamıştı.

"Aşağıdayız biz, ne zaman geliyorsunuz?" Dış kapıyı çekerken, önden giden sevgilisini takip ediyordu.

"Çıktık, iniyoruz şimdi."

"Tamam canım." Felix telefonu kapatmış ve cebine koyup gelen asansöre binmişti Chan ile.

"Nasıl sığacağız arabaya acaba?" Omuz silkmişti Felix.

"O arabaya sekiz kişi sığdığımız zaman da oldu, bir şekilde sığarız." Chan hak verirce kafasını sallamış ve kata gelen asansörle sevgilisinin elinden tutup dışarıya adımlamıştı.

"Sonunda be! Hiç gelmeyeceksiniz sandık!" Jeongin'in serzenişiyle beraber gözlerini devirmişti Chan.

"Geldik işte, atarlı Bob." Jeongin yüzünü buruştururken, Hyunjin kaşlarını çatıp Jeongin'e dönmüştü.

"Bob?" Jeongin sinirli bir şekilde Chan'a bakarken, aldığı sırıtmayla birlikte Hyunjin'e dönmüştü.

"Avusturalya'dayken Chan'ın bana taktığı ve daha sonra cidden ismim olan İngilizce ismim." Hyunjin kıkırdamıştı.

"Tatlıymış, küçük Bob." Chan arkadan bir kahkaha atarken, vardıkları arabayla şöfor koltuğuna geçmişti.

Herkes arabaya yerleştiğinde, Felix'in açtığı şarkılar ile eğlenerek havallimanına doğru yola çıkmışlardı.

big dick boys, skzWhere stories live. Discover now