19- Hisleri Olmayan Çocuk

761 113 137
                                    

Sertap Erener- Rüya

Katil kim?

🦢🦢🦢

Mine, karanlığa gömülmüş odanın ortasındaki yatakta hareketsiz uzanıyordu. Gözleri hiçbir şey görmemesine rağmen öylece tavana bakıyordu. Pencereler, içeriye gün ışığını sokmayan kalın siyah perdelerle örtülüydü. O esnada bilinci yarı kapalı halde olmasına rağmen, doktorun, yoğun gün ışığının sinirlerini tetikleyebileceğini söyleyerek bunu yapmalarını istediğini duymuştu. Kapısının açılıp kapandığını, babasının başucunda kıpırdandığını belli belirsiz hep hissetmişti. Bir ara gözlerini araladığında onun başucunda uyuyakaldığını derin nefes seslerinden anlamış, sonra tepki veremeden yine bayılırcasına uykuya dalmıştı. Geçirdiği sinir krizinin ardından sakinleştirildikten sonra sanırım bir gün boyunca uyumuştu. Kabuslarla ve etrafında olup bitenleri hissettiği uyanıklık anlarıyla serseme döndükten sonra artık kendine gelmiş sayılırdı fakat ne bunu ne de uyutulmayı istemiyordu.

Hiçbir şey istemiyordu.

Yaşamak bir külfetti, aldığı her nefes boğazına batıyor ve ciğerini deşiyordu.

Her şey kocaman bir yalandan ibaretti. Muhteşem gittiğini düşündüğü hayatı bir tiyatro sahnesiydi. Bahşedilen asıl rolünü hiç bilmeden, gerçek olmayan bir aşkın başrolünü tutkuyla üstlenmiş ve eksiksiz yerine getirmiş, sahnesini tamamladığındaysa elindeki her şey çekip alınarak saf dışı bırakılmıştı. Seven ve sevilen olduğunu sanmıştı. Seven olduğu doğruydu fakat hiç sevilmeden aldatılandı. Bu romantik bir tiyatro sahnesi değildi, içinde ihanetin olduğu bir dramaydı. En az Karan kadar acımasız, duygusuz ve sahtekardı. Mine hiçbir şeyden haberi olamayacak kadar kör ve saf olmasaydı, hiçbir zaman başarılı olamayacaktı fakat genç kız bu oyunun uzun bölümlerce ilerlemesini sağlamıştı.

Ama...

Kötü niyetli bir insan bile sevgi karşısında bocalardı, değil mi?

Yapacağı şeyde tereddüt eder, vazgeçer, bunu içine sindiremezdi.

Karan birazcık bile sevmemiş miydi ki bütün bunları yapabilmişti?

"Karan," diye fısıldadı boşluğa doğru. Ardından gülmeye başladı. Yaman, diyerek peşinden koştuğu adama dair bildiği her şey yalandı. Çizilip eline verilen ezberlerdi, anlamsızdı. Adı bile doğru değildi ki! Ona dair olan her şey, tıpkı söylediği ve yaptığı, dokunduğu her an gibi sahteydi.

Ayrı kalma ihtimalini bile aklına getiremezken bu adam tarafından kandırılmış bir halde terk edilmişti. Bütün hayatını paramparça ettikten sonra acımayla bile olsun son kez arkasına dönüp bakmamıştı. Artık susmasını isteyerek bıkkınca omzunun üstünden konuşup çekip gitmişti. Yalpalamamış, yavaşlamamış, ilerlemekten vazgeçmemişti. Bunu bir yabancı bile yapamazdı ki! Genç kızın haykırışlarına ve gözyaşlarına karşın bir yabancının bile sesi titrer, gözleri dolar, ayakları adım atamayarak yalpalardı. Yaşadıkları onca şeyden sonra Karan bu kadar acımasız olmayı nasıl başarabilmişti?

Gözlerinden boşalan yaşlar şakaklarına süzülürken Mine hıçkırarak sesini bastırmak için elini hızla dudaklarına kapattı. Hala sakinleştiricinin etkisinde uyuşuk hissetmesi gerekmez miydi? İlaç damarlarından çekilir gibi olduğu anda acı tekrar üzerine çullanmış ve bu defa daha da hırslanarak hücrelerine saldırmaya, bir daha etkisini yitiremesin diye nefes alacak fırsat yaratmamaya başlamıştı. İçinde bir savaş vardı ve bu savaşın mağlubu da durmadan kanayanı da yalnızca Mine'ydi.

Dört dopdolu ay.

Nasıl da bir ömre bedel hissettirmişti... Fakat bu yalnızca dört ay değildi. Mine bu dört ayın her saatini, her saniyesini Karan'da geçirmişti. Aklı bazen hayatın farklı sorumluluklarıyla çelinerek uzaklaştırılmıştı fakat kalbi bir an olsun sevdiğinden kopmamıştı. Ondan gelen her şeyi kutsal görüp gözünden bile koruyarak sakınmıştı. Karşısında çırılçıplak ruhuna soyunmaktan, kalbinin her zerresini onla doldurmaktan ve ilk aşkıyla tatmak istediği unutulmaz ilk birlikteliğini yaşamaktan asla tereddüt etmemişti. Nasıl da kendini kaybetmiş, mutluluk sarhoşluğu içinde kader eşlerini bulan iki şanslı aşık olduklarını düşünüp düşler kurmuştu... Ne kadar acınasıydı... Karan acaba çok gülmüş müydü? Ne kadar kolay kandırılabilir biri olduğunu gördüğünde çok mutlu olmuş olmalıydı! Belki de onu sadece bu nedenle mutlu edebilmişti. Hiç karşı koymayan, her şeye boyun eğen ve koşulsuz bir sadakatle her söylediğine gözü kapalı inanan bir aptal olduğu için çok işine gelmişti.

Beyaz Kuğunun ÖlümüWhere stories live. Discover now