28-Özlemle Tutuşan Bedenler

1.1K 96 47
                                    

Sia- Salted Wound

Not: Bölüm yetişkin içeriklidir.

                                 🦢🦢🦢

Ay ışığı gecenin kadife örtüsünün altında gizlenmiş olan ormanı aydınlatmakta yetersizdi. Sık ağaçlar tıpkı denizin karanlık dibindeki yosunlar gibi rüzgarla salınıp duruyorlardı. Dalları yan yattıktan sonra tekrar doğruluyor, sonra aksi yöne eğilip durmadan bir mücadele veriyorlardı. Yıldızsız gecede yapayalnız kalan ay, arkadaş canlısı bir şekilde pencerenin karanlık camına vurup, ışığıyla içerideki ikilinin dikkatini çekmeye çalışıyordu. Gürül gürül yanan şöminedeki canlı ateşin parlaklığıysa nispet yapar gibi ona gerek olmadığını söylüyordu.

Bağdaş kurup oturduğu koltukta yalnızca elinde tuttuğu kadehle ilgilenen genç kız ne bu loş aydınlıktan ne de cam ve kapıları titreten rüzgarın şiddetli uğultusundan haberdardı. Sapından sıkıca kavradığı kadehi sallıyor, içindeki kırmızı sıvı kenarlardan yükselerek tıpkı bir hortum gibi ortasında boşluk olacak şekilde döndüğünde dökülmemesi için durup sonra tekrar bunu yapıyordu. Yüzünün iki yanından dökülen saçlarının gizlediği yanakları pespembe, şarapla kızarmış dudaklarını boş kaldıkları zaman hafifçe dişliyor ve gözlerini genellikle bardağından kaldırmıyordu.

Karan gecenin başından beri pür dikkat karşısında oturan genç kızı izliyordu. Onun henüz sarhoş olmadığını biliyordu. Çakırkeyif sayılırdı fakat sarhoş olmamıştı. Şimdilik ağır gidiyor, suskunlaşıp şarapla ilgilenmek dışında bir şey konuşmuyordu. Hala kaçmak istediği düşüncelerini uzaklaştıramadığı belliydi, sürekli bir şey söylemeye yeltenerek dudaklarını aralıyor fakat iç çekip susarak tekrar kendi alemine dönüyordu. Bu bir kez daha yaşandığında bu defa susmayan genç kız, "Bence artık annenin yanına dönmelisin Karan," dedi. O anda aklında yalnızca kadının bir deri bir kemik kalmış hastane yatağındaki hali vardı. En sevdiklerini teker teker kaybetmiş ve yalnızca oğluyla kalmış acılı bir kadındı. Eğer Karan yanında yokken ölürse Mine vicdan azabından kurtulamaz, kendini acımasızca eleştirmekten kaçamazdı.

Karan nihayet onun canını sıkan şeyi anlamaktan memnun oldu. Dirseğini koltuğun kenarından kaldırıp öne eğilerek gülümsedi. "Beni o gönderdi," dedi ağırbaşlı bir tavırla. "Seni ikna etmeden asla dönmememi istedi. Mümkünse, bizi birlikte görmek istediğini de söyledi."

Mine onun son söylediğine bir cevap vermeden, "Yarın dönelim o halde," dedi. "İkimiz için de endişelenen insanlar varken burada şömine ateşinde şarap içerek oturamayız." Aslında henüz dönmek istemiyordu çünkü tüketici bir belirsizliğin içine atılacak olmaktan son derece mutsuzdu. Bu orman evinden uzakta çoktan başlamış olan savaşın gittikçe yaklaşmakta olduğunu hissederek umutsuz bir çabayla bunu sonlandırmanın yollarını düşünüyordu.

Karan, en azından Mine'nin dile getirdiklerinden farklı düşünüyordu. Sevdiklerine haber vermek başkaydı fakat dönmek için erkendi. Eğer İstanbul'a dönerlerse Mine'yi şimdi olduğu gibi sürekli göremeyecekti. Genç kızın nasıl bir karar vereceğini dahi bilmiyordu ve onu kaybetmekten ölesiye korkuyordu. Ondan tekrar uzaklaşacak olmaktan hatta genç kızın yeniden ülkeyi terk etme ihtimalinden deli gibi ürküyor, birbirlerinden emin olana dek buradan hiçbir yere ayrılmak istemiyordu. Kendini ona en iyi şekilde anlatmak, aşkını kanıtlamak için yorulmaz bir direnç ve kesintisiz bir enerji taşıyordu.

Ancak birbirlerine teslim olduktan sonra buradan el ele tutuşarak ayrılmayı istiyordu. Eğer böyle olursa, karşılarına kim çıkarsa çıksın, hangi savaşa girerse girsinler bundan yara almazlardı. Birbirlerine tutundukları sürece ayakta kalmayı başarırlardı. Canından çok sevdiği kadını kazanmaya bu kadar yaklaşmışken acele ederek ondan tekrar uzaklaşmaya ve onu babasıyla geçireceği bir hayatta uzaktan gözlerle izlemeye dayanabileceğini artık sanmıyordu. Bu annesini düşünmediği ve sorumsuz bir insan olduğu anlamına gelmiyordu. Artık Mine'yi kaybetme gibi bir ihtimale tahammülünün kalmadığını kanıtlıyordu.

Beyaz Kuğunun ÖlümüDonde viven las historias. Descúbrelo ahora