19.BÖLÜM"KEFARET"

268 22 4
                                    


BÖLÜM ŞARKILARI:

RED-NOT ALONE

İLYAS YALÇINTAŞ-İÇİMDEKİ DUMAN

KEYİFLİ OKUMALAR!

----------------------------

Cehennemin yedi katındaki ateş ve o ateşin içindeki çığlıklardır asıl ödediğimiz kefaret.

O yedi katın yedincisinde;en derin çukuru kendimize yer olarak hazırlarız.O çukur da battıkça batar,sonunu göremeyiz.Sonu yoktur.Kendi çığlıklarımız, kendi irinlerimiz, kendi günahlarımızla azap çekeriz.Elimiz,kolumuz,dilimiz bağlıdır.Mahkum olmuşuzdur.

Cehennemde ateşin tutuşması için gereken oduna ihtiyaç yoktu,bedenlerimiz yeterdi.Esmesi için rüzgara gerek yoktu.Acı dolu nefeslerimiz kıvılcımı büyütürdü.Çıranın içindeki yanarken çıkardığı seslerin işini,kemiklerimiz görürdü.

Cehennemde olmamızın sorumlusu kendimizden başkası değildi.Yaptığımız günahların suçunu kimseye yükleyemezdik.Suçlanacak tek kişi yine,kendimizdi.

Elimi bozulmuş saçlarıma daldırdım.Sızlamaya devam ediyordu.İstediğimizi almış,bedelini ödemiştik.

Peki neden suçlu hissediyorum?

Neden bu durum yanlış geliyor?

Yaptığımız bize göre doğruydu peki ya başkasına göre?

Pişmanlık havuzunda yüzüyor,boğulmayı bekliyordum.Nefesimin tükenmesini.Kollarımın yorulması hareket edecek enerjimin olmamasını bekliyordum.Göğüs kafesim tokmaklarla dövülüyordu.Aldığım her nefes boğazımdan aşağı inip, ciğerlerimi şişirmiyordu.Bacaklarıma sarılı olan parmaklarım titriyordu.Boş gözlerim dışarıyı izliyordu.İçim titriyordu.Kaslarım sarsılıyordu.Oturduğum koltuk değil diken, batıyordu.

Gözlerimizin gördüğü, kulaklarımızın duyduğu, ellerimizin değdiği her şey yaşadığımız her olay aslında bize büyük bir ders veriyor,anlamamızı istiyordu.Ayağımızı denk almamızı anlatıyordu.Verdiği öğüde gözlerimizi kapatıp,kulaklarımızı tıkıyoruz.Nasihatlarını bir,bir sıralamasını almıyor kafamız.Hep burnumuzun dikine gidip, egomuzu tatmin çabasındayız.Çok bilmişlik taslayıp, hiç hastalanmayacak ölmeyecek havasındayız. Hâlbuki aklımıza bir gün aciz olacağımız gelse,bir fani olduğumuzu hatırlasak.Bir beşer olup;bir saniye önce varken bir saniye sonra yok olacağımızı unutmasak.

Başımıza hep bu yüzden belalar geliyordu.Sonra kendi kanımızda kaynıyor,boğazımızda nefesimiz tıkanıyordu.Hiçliklerin içinde yok olmaya mahkum oluyorduk.

Arabanın motorundan çıkan boğuk homurturalıydı sessizliği dolduran.Çok hızlı gidiyorduk.Yanından geçtiğimiz ağaçlar hızımızdan sallanıyorlardı.Bu kadar hızlı gitmemiz beni korkutması gerekiyorken korkutmadı aksine,haz verdi.Sanki her şeyden kaçabilirmişiz gibi.Sanki her şeyi arkamızda bıraka bilirmişiz gibi.

Şu anda şimdi kapıyı açıp;kendimi arabadan atsam.Bedenim her yere değdiğinde kemiklerimin kırılma sesi kulaklarımı doldursa.Kanım yerde oluk olup,havuza dönüşse ve kokusu tüm geceye yayılıp etrafa sinse.

Elimi kapıya gütürdüm.Gerçekten denesem nasıl olurdu?Düşündüğüm gibi haz verir miydi?Yoksa sadece yeni bir kederin içinde kaybolup gider miydim? Cevabım elimin altındaki kapıdaydı ve sorularıma ancak bu şekilde cevap bulabilirdim.Korku duymadım.Endişe hissetmedim.Belki de şansım yaver gider;bedenim ruhumu terk eder nefesim kesilirdi.

Araba öne atıldı.Tam sırasıydı,parmaklarım kapının açacak kısmını yokladı.Düşünmedim.Yapacaktım sonumu düşünmeden hareket edecektim.

ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARI SEÇİM (DÜZENLEMEDE)Where stories live. Discover now