ZH\18🍀

29.4K 2K 264
                                    

"İnsan anlardı sonradan. Ama kaybedince... Ama gidince... Ama özleyince..."

MİHRİMA...

Bazen saatlerce kendine gelemezsin. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Ben de şuan pencerenin önünde zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Belki de saatlerce onu izlemiştim. Onun gökyüzüne bakışını

Böyle bir şeyi ilk kez yapıyordum. Melih beni görse bir sapık olduğumu sanacak ki bende benim gibi birini görsem öyle sanardım. Daha fazla saçmalamadan pencerenin önünden ayrıldım. Uyumak istemiyordum fakat sabaha karşı uykumun geleceğini bildiğim için üzerimi çıkartmadan koltuğa uzandım. En azından bugünün daha doğrusu şu birkaç saatin yorgunluğunu biraz da olsa üzerimden atmak istedim. Besmele çektim ve gözlerimi kapadım.

MELİH...

İçeri girdiğimde boş bir koltuğa oturdum ve telefonumu çıkarttım. Saate baktığımda gece yarısını geçiyordu. Sabah uçağıyla İzmir'den önemli bir iş adamı geleceği için bir daha uyumamam gerektiğini düşünerek telefonda maillerime bakmaya başladım. Büyük bir ihale vardı ve benim bu ihaleyi almam lazımdı. Eğer alırsam eminim ki dedemin şirketi bana tahsil etmesi artacaktı. İzmir'den gelecek adamla bu konu üzerinde daha da iyi görüşecektik.

Biraz daha baktıktan sonra telefonu ceketimin cebine koyup ayağı kalktım. Dışarıya baktığımda karın etkisi gitgide azalıyordu. Yani bu muazzam görüntü yavaş yavaş yok oluyordu. Ne ara kara bu kadar bağlanmıştım onu ben de bilmiyorum. Aklıma gelen şeyle elim cebime uzandı. Kolye hâlâ bendeydi. Kolyeyi çıkartıp tekrar baktım ona. Anlamamış mıydı hâlâ?

Eğer onu bir nebze olsun tanımışsam anlasaydı ortalığı ayağı kaldırırdı hatta kayıp ihbarında bile bulunabilirdi. Dediğim gibi onu eğer tanımışsam bunları yapabilecek birisiydi. Bir yukarı bir kolyeye baktım. Vermek ve vermemek arasındaydım. Şuan eminim uyuyordur ve ben sabahın erken saatlerinde buradan ayrılacağım.

Hem neden vereyim ki? Daha kolyenin kayıp olduğundan bile haberi yok. Biraz arasa iyi olur. Böyle düşünmemle kolyeyi tekrar cebime attım. Saat neredeyse sabaha geliyordu. Yolcu kabininden gelen kişiye gördüğümde ona doğru yürümeye başladım. Yapacak bir şeyim daha vardı. Onu yaptıktan sonra buradan ayrılacaktım.

MİHRİMA...

Gözlerimi açtığımda ışığın karla karışık olan tonu irislerimi istila etti. İlk bir zorlansamda daha sonradan alışmıştım. Yavaşça yerimden doğruldum ve etrafıma baktım. Birkaç sesler işitiyordum. Yerimden kalkıp üzerimi düzelttim ve çıkışa yöneldim. Tam uykumu alamasam da bu beni şimdilik idare ederdi. Kapıyı açıp merdivenlere yöneldim. O sırada arkamdan seslenen kişiyle adımlarımı durdurdum.

"Hanımefendi!" diyen kişiye döndüğümde bu kişinin dün ki VIP odasından çıkan çalışan olduğunu gördüm.

Bana yaklaştığında açıkcası ne diyecek diye merak etmiştim.

"Melih Bey gitti. Bu kağıdı da size vermemi istedi." dedi ve kağıdı uzattı. Vücudum bir an titremişti. Bu titreyişin dışa vurmasını hiç istemezdim. Elimi kağıda uzatıp aldım. Bu çalışana teşekkür edip oradan ayrıldım. Kağıdı açsam mı açmasam mı bilememiştim. Açmasam meraktan çatlıyordum, açsam korkuyordum.

Allah'ım bu nasıl bir şeydir böyle? İşte bunu veren Melih olunca insanın devrelerinin böyle saçmalaması normal.

Tamam Mihrima bu kadar saçmalık yeter şimdi kağıdı aç. Hayır yani sonuçta kağıtta ölüm fermanın yazılmadı. Düşündüm de bunu yazan Melih ise böyle bir şeyin yazılması olanaklıydı.

ZORAKİ HİZMETÇİWhere stories live. Discover now