1.BAŞLANGIÇ

1.1K 280 615
                                    


Bölüm Şarkısı:
Yirmi7 - Naçizane Bir Gece
Ezgi'nin Günlüğü - Gemi

Buraya başlama tarihinizi yazabilir misiniz? Yaklaşık dört sene önce yazdığım bu kurguyu düzenleyerek tekrardan yayınladım. Umarım seversiniz. İyi okumalar dilerim!

Soğuk. Buzullara taş çıkartacak bir soğuk. Ulu dağların tepesinden esip gelmiş olmalı. Can yakıcı, yanıcı bu soğuğun başka türlü bir açıklaması olamazdı.

  Karların arasında hayali bir yanardağın patladığını ve üzerime lavlarını püskürttüğünü hissediyordum. Kar ve lav. Bu nasıl bir çelişkiydi? Lavlar sayesinde yanıp kül olan bedenim, küllerinden Anka misali doğup tekrardan kül olmaya mahkum görünüyordu.

Soğuğu severdim. Soğuktan donmaya mahkum bırakırdım çoğu zaman bedenimi. Kimine göre bu eziyetti, kimine göre ölü birkaç hücrenin yeniden doğması.

Soğuk, sıcağa göre daha samimiydi. Ardından gelecek sıcağa hazırlıksız yakalanıyordu çoğu mevsim. Soğuk öyle miydi? Bazen öyleydi evet. Lakin bazen de olabildiğinin en kötüsünü gösterip ardından içimizi ısıtacak bir olayın varolduğuna sevindiriyordu. Fakat doğruları sert sert yüzümüze vuruyordu bazı zamanda.

En önemlisi ise, umut etmemize engel oluyordu. Falsoları bir kenara bırakırsak, eninde sonunda içimizin yanacağına engel olmuyordu hiçbir şey.

  Başımdaki bereyi kulaklarımı içine alacak şekilde biraz daha çektim ve atkımı sıkılaştırdım. Son dönemeçten dönüp kampüse ilerlediğim sırada rüzgar yürüyüşüme yön veriyordu. Belli ki İstanbul en çetin kışını bu yıl, üstelik finallerimin olduğu ocak ayında yaşıyordu.

Denge oyununu sürdürerek kampüse girdiğimde derin bir nefes aldım. Hava durumundan ve soğuktan asla şikayetçi değildim. Tek endişem finallerime yetişememekti. Eh, bu soğuk havanın okulun deniz kenarında olmasıyla da yoğun bir ilgisi vardı tabii ki.

Koridordaki dolabıma yöneldim ve açtım. Ders kitabımı, defterimi ve kalemlerimi alıp kitledim. Alanında ün yapmış bir üniversitede ses eğitimi alıyordum. Cesaretimin kaynağı olan kişi ise Mersa'ydı. O da benimle beraber ses eğitimi alıyordu.

İlk okul birinci sınıftan beri en yakın arkadaşımdı. Ah, bir de limanım. Evet, isminin anlamı buydu. O benim tek limanımdı. Sığındığım, omzunda ağladığım, birlikte güldüğüm... Her zaman yanımda olacağına inandığım, beni benden iyi tanıyan tek kişi.

Evlerimizin arasında iki dakikalık bir mesafe vardı ve ailelerimizle yaşıyorduk. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Ailelerimiz dosttu. Okula beraber gider gelirdik. Lakin onun tembelliği bana geçmiş olmalı ki bugün uyuyakalmış ve tek başıma gelmek zorunda kalmıştım. Başımın etini yiyecekti.

Derse yetişebilmek adına, dersin işleneceği sınıfa koşturdum ve sakarlığımın azizliğine uğrayarak kapıdan içeriye düşerek girdim. Ve yine söylemeliyim ki bu Mersa'nın yapacağı türden bir sakarlıktı.

Kalkmaya çalışırken Mersa'nın bana uzattığı eli tutup doğruldum. Ardından ayaklarımdan güç alarak kalkmayı başardım. Sınıftakiler kıkırdaşırken etrafa sertçe bir bakış attım. Susmuşlardı. Dışarıdan sert ve soğuk, hiç de arkadaş canlısı olmayan bir yapım olduğuna emindim. Bu görünümü Mersa sayesinde kazandım sanırım. Yaşadıklarımın da etkisi vardı muhtemelen. Bazen bu konuda afallasam da Mersa işinin ehli biriydi.

"Geldin sonunda deli manyağım. Havanın hali ruhuna yansımış olmalı." Ellerimi ovuşturup boynu bükük bir bakış attığımda beni kollarının arasına aldı.

SOĞUĞUN YANGINI Where stories live. Discover now