19.YANIK

99 21 495
                                    

Bölüm Şarkıları:

Two Feet - I Feel Like I'am Drowning

Shawn Mendes - There's Nothing Holin' Me Back

Anne-Marie - 2002

An itibari ile finale 3 bölüm kalmış bulunuyor. Her türlü yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. Sessiz okurlarla sohbet etmek güzel olurdu. Bölüm sonuna sosyal medya hesaplarımı bıraktım. Benimle buradan ya da o hesaplardan iletişime geçebilirsiniz. İyi okumalar!

Uçurumun dibindeki ufalanmış kayaçların ve taşların birer birer denize dökülmesi denizin canını yakıyor muydu? Bu his birçok hisse denk gelse de ruhani bir varlıktan öteye geçemezdi bedende. Yıkık dökük anıların, kaldırım taşlarında bıraktığı izlere şahitlik etmesi kadar yürek burkan bir olay daha var mıydı? Kaldırımdaki her bir adımda yüreğinin cızırdaması gibiydi o anılar belki de taşlara denkti. Anıların yüreğe birer birer ufalanması küçük çatlaklardan iri yarıklar oluşturuyordu. Kalp hassastı muhakkak ama nasıl bu kadar hassaslık arasında güçlü kalabiliyordu insanlar?

  
    İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölür. Döngü kesinlikle böyledir fakat yapılan ihanetler bu döngünün neresinde telafi edilmeliydi? Bir insan neden kanından canından insana ihanet ederdi? Bu soru işaretleri bir gün olsun zihnimi rahat bırakmayacaktı. Hissediyordum çünkü. Doğru olmayan bir şeyler vardı. Açıklanmayı bekleyen bir sürü soru vardı fakat cevabı kimdeydi, artık bundan hiç emin değildim işte.


  İki haftanın sonunda odamda isteme töreni için hazırlanmaya başladım. Aramızdan birilerinin evliliğe adım atması hem tuhaf hem de bir o kadar umut vericiydi. Onlar adına mutlu oluyordum, bunu sürekli düşünüyordum. Eninde sonunda hepimizin mutlu birer hayata başlayacağı umudu vardı içimde. Hepimiz mutluluğu hak eden, geçmişinde birçok yaraya göğüs germiş, yıkık dökük arazilerin arasında bir umut yaşamaya devam etmiş insanlardık. Her birimizin ne kadar güçlü olduğuna dair inancım hiç bitmezdi.

Krem rengi elbisemin yaka kısmını düzeltip boynuma gümüş yarım ay kolyesini taktım. Diğer yarısının olduğu kolyeyi el çantama atıp bordo ayakkabıları giydim. Bileklerimden bağlayıp saçlarımı son kez kontrol ettim. Krem rengi en sevdiğim renk olabilirdi, buz mavisinden sonra tabi. Kolyenin öteki yarısını Kamer'e almıştım. Onun kolyesi zincirliydi, rahatlıkla takabileceğini düşünüyordum. Adlarımızın anlamını üstümüzde taşımanın vereceği güç çok başkaydı bana göre. Ne zaman yüzüm asık olsa kolyemi parmaklarımın arasına alıp onun varlığını hissedeceğimin bilincindeydim.

Yavaş adımlarla merdivenlerden aşağıya indiğimde Mersa'yı bıraktığım yerde buldum. Evde hazırlanıp gelmişti ve üzerindeki zümrüt yeşili elbiseyle yakıp kavuruyordu ortalığı doğrusu. Arkadaşım olduğu için değil de gerçekten asil bir kız olduğundan çok beğendiğimi söyleyebilirdim. Yanına gidip hevesle incelediğimde onun da beni aynı şekilde incelediğini gördüm.

''Yanımda bu kadar asil bir hanımefendiyi taşıyacağım için çok mesudum limanım.'' Göz kırpıp sırıttığımda sanki Barut ile yer değiştirmişim gibi hissettim. Birkaç kez iltifatıyla Mersa'yı utandırdığını, onun kızarmasına sebep olduğunu fark etmiştim. Sonunda dostumun yüzü gülüyordu ya, o bana yeterdi zaten.

''Sen kendinin farkında değilsin sanırım iki gözüm. Kolyenin eşini yanına aldın mı?'' Başımı sallayıp çantayı işaret ettiğimde içi rahatlamış şekilde kapıya yöneldi. Beraber seçmiştik bu kolyeleri ve gerçekten aldığıma pişman olmadığımı fark ettim. Kamer'in tepkisi biraz tedirgin etse de takacağını düşünüyordum. Benim için anlamı büyük olan her şey onun güzel kalbinde de anlamlıydı.

SOĞUĞUN YANGINI Where stories live. Discover now