7.ÇEKİM

413 181 202
                                    

Herkese iyi akşamlar! Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur. Gizemli olayların basamaklarını birer birer tırmanıyoruz. Destek olmak isterseniz bol bol yorum yapabilirsiniz, bu beni çok mutlu eder. İyi okumalar dilerim.

Bölüm Şarkıları:

Göksel - Tam da Şu An
Simge Pınar - Yeni Bir Hayat

Dünya, şüphesiz ki hiç beklenmedik olayların yaşandığı bir yer küreydi. Efsunlu olayları bünyesinde barındırırken ışığını aydan, ısısını güneşten alırdı. Güneş ona ne zaman sırtını dönse ay onu kucaklardı, ay ona ne zaman sırtını dönse güneş onu kucaklardı. Bu döngü yüzyıllar boyu sürüp giden evren kuralının özetiydi belki de.

Hiç beklenmedik olaylar yaşanırken sevinç ve hüzün birbirine karışırdı. Hüzün, yağmur sularıyla yeryüzünü ıslatırdı. Sevinç, yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı olup renklerini yeryüzüne indirerek gülümserdi.

Bulutlar, izlenerek hayal kurulan hava kümeleri olmaya devam ettiler. Bazen gerçekleşen hayalleri kucaklayıp aralarına güneşi sıkıştırdılar. Bazen ise gerçekleşemeyen hayaller ve yarıda kalmış hayatları kucaklayıp onlarla birlikte ağladılar.

Evren, insanoğlu gibi nankör değildi.

İnsan, çekim kuvvetini evrenden alırdı. İki insanın arasındaki çekim evrenle karşılaştırılamayacak kadar ütopya içeriyordu belki de.

Kamer ile aramızdaki çekim hafife alınacak gibi değildi. Sonumuzun ne olacağı meçhul olsa da ihtimaller yakamızdan kurtulmamak için direniyordu. Çekimi parmak uçlarımdan bütün uzuvlarıma kadar hissediyordum. Sorun şuydu ki, nereden geldiğini çözemediğim bu çekim çok iyi hissettiriyordu.

''Aklım almıyor, bu çekim mantıklı değil.'' Kamer, baş ağrısı geçer geçmez kendini sorgulamaya başladı. Bu da neyin nesiydi? Nasıl bir çekimdi ki bu onu çıldırtacak kadar? Tamam, çekimi ben de hissediyordum ama Kamer gibi hırçınlaşmıyordum.

''Saldırganlaşacak bir olay yok, kendine gel!'' dedim dişlerimi sıkarken. Bugünkü diş sıkmalarım yüzünden başıma saplanacak ağrının yeri zonkladı. Gelecek ağrıya hazırlık yapar gibi bir hali vardı. Kamer'in üzerime doğru gelmesi üzerine koltuğun en dibine kaydım. Bu onun üzerinde hiçbir etki yaratmadı ve koltuğun kolçağına iki elini bastırarak üzerime doğru eğildi. Nefeslerimiz birbirine karışırken burun buruna bir vaziyetteydik.

''Ya bu çekim beni saldırgan bir hale getiriyorsa? Durdurabilecek misin?'' Sanki soluk soluğa kalmış bir ses tonuna sahipti söylerken. Halbuki yaptığımız bir faaliyet yoktu. Gözlerindeki sarkıtları seyretmekten başka yapmak istediğim bir şey yoktu. Gözlerini izlerken kalbimdeki boşluktan hava sızıyordu.

''Dünyanın dönüşünü durdurabilir misin? Bazılarının aksine o daima dönüyor. Çekimi durdurmaya gücün yeter mi?'' dedi tekrar baş döndürücü ses tonuyla. Hareket eden gül kurusu rengi dudaklarını seyre dalarken kelimeler dilimin ucunda biz gezegen kurmuş dönüyordu. ''Ben...'' diyebildim yalnızca, dudaklarımdan tek bu kelime çıkabildi. Sağ yanımdaki elini kaldırıp kemikli işaret ve orta parmağını dudaklarıma örttü.  ''Sus.'' Kamer, gözlerime bakarak fısıltı eşliğinde konuştukça kalbimdeki boşluğa tuğla yıkılıyordu. ''Verecek bir cevabın yok zaten.'' derken sesi ukala olmaktan çok çaresizce çıkmıştı. Yutkundum. Haklıydı. İri gözlerini hafifçe kısınca nefesimi içimde tuttum. Akciğerlerim geri solumama izin vermiyordu.

Kapı çaldı.

  Kamer üzerimden ağırkanlılıkla çekildi ve ayaklanarak kapıya doğru ilerledi. Arkasından onu izlemek belki röntgencilik gibi gelecekti lakin üzerimde hissettiğim ruhunu alıp havada dans eder gibi gidişini seyretmek istedim.

SOĞUĞUN YANGINI Where stories live. Discover now