20.YIKINTI

83 16 382
                                    

    Bölüm Şarkıları:
Lord Huron - The Night We Met
Pinhani - Yitirmeden
Pera - Affet

Finale son iki adım kala. Her şeyin sonuç bulduğu bir bölüm oldu. Zihinen açıklandığı için ben de rahatladım açıkçası. Bölümler sık gelecek. Eleştirilerinizi, beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar!

Güven tohumları tam göğüs kafesimin altında filizlenirken dünyanın acı tarafı beni avuçlarının arasına alıp filizleri teker teker yoluyordu. Tam derin bir nefes alacakken biri boğazımı sıkıp bana alacağım nefesi haram ediyordu. Kurtuluş yolu ararken önüme mağara duvarları set çekiyordu. Üstünden atlasam paramparça oluyordu bedenim. Öyle bir sıkboğaz ediliyor gibi hissediyordum ki güvendiğim insanlar elime yüzüme daha ne kadar bulaştırırdı hayatımı hiç bilmiyordum.

  Kaçmak için bir yol yok. Çünkü hayatımdan kaçamam. Nefes almak için soluyabileceğim bir hava yok. Arkamda ailemi bırakabilecek kadar bencil bir karakterim de yok. Belki bütün bunlar olsaydı gerçeklerden kaçıp hayali bir hayat sürerdim. Kaçtıkça arkamdan gelecek sorunların da farkındaydım fakat artık ruhum çıkmak için beni zorluyordu. Bunaldım. Gerçekten bunaldım. Yaşamak artık bu kadar bunaltıcı ve yorucu olmamalı. 21 yaşında bir kız için daha da can yakıcı olmamalı yaşamak.

Hastanenin keskin saf alkol kokusu ciğerlerimi doldururken Kamer'in elinden tuttum. O benden güç almaya çalışırken ben de ondan güç dileniyordum. Ellerimiz kenetliyken dışa vurulan enerjinin gücü ikimize de yeterdi. Hangimizi ilgilendiren bir mesele olacağını bilmiyor olsak da bu konuda ayrım gözetmiyorduk. Çünkü herhangi birimizin sorunu ikimizin de ortak derdi olacak durumdaydı ilişkimiz. Derin nefes almaya çalışırken boğazımda oluşan her an ağlayabileceğimin habercisi olan yumruyu def etmeye çalıştım. Şu an bir de duygusal çöküntümün derdine düşemezdim.

''Siz torunu olmalısınız. İki hafta kadar önce size ulaşmaya çalıştı fakat geçirdiği atak yüzünden bir süre yoğun bakımda kaldı. Ailenizin haberi oldu.'' Kaşlarım kavislenerek çatılırken ister istemez ruhsuz bakışlarımı hemşirenin yüzünde gezdirdim. Beni arayacak kadar önemli olan şey neydi peki? Belki konumuzla ilgilidir diye düşünerek alt dudağımı ağzımın içinde yuvarladım.

''Pekala. Şu anda odaya alındı mı yoksa hala yoğun bakımda mı?'' Hemşire verdiğim soğuk tepkiye karşın şaşkınca suratımı izlerken mimiklerimden hiçbir ifade oynamadı. Adam, o kadınla birlik olup hayatımın temelini batırmıştı. İçimde gram vicdan azabı uyanmadığı için suçlu bile hissedemiyordum. Benden her zaman kendini uzak tutmuş, ön plana Beste'yi çıkartmıştı. Fakat onun da umduğu gibi olmadı. En çokta buna yanıyordum işte.

''Odaya alındı bir hafta önce. Atakları artmaya başladı. Lütfen konuşurken hastayı yormayın. Herhangi bir duygu değişiminde tekrar rahatsızlanabilir. Geçmiş olsun.'' Hemşireye başımı sallayıp içeriye girerken arkamdaki insanlara baktım. Ruhsuz bakışlarım yavaşça Kamer ve Umut'un arasında dolanırken başımla içeriyi işaret ettim.

''Siz gelin. Umut, tayfan dışarıda kalsın.'' Ne cevap verdiğiyle ilgilenmeden içeriye girdiğimde ayak seslerinden beni takip ettiklerini anladım. Tepkisini de merak etmiyordum açıkçası. Her ortamı sulandırıp konuyu yine eskilere getirmekten başka yaptığı bir halt yoktu.

Keskin bakışlarım odada dolanırken gözüme çarpan ekrandan kalp atış frekanslarını izledim. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerleyip ayak ucuna oturdum. Buraya ilk gelişim değildi. Ne yazıkki tekrardan durumunu öğrenmek için değil de yaptıklarının acısını yaşayıp sorgulamak için adım atmıştım bu odaya.

Solgun yüzünü bana çevirip baygın bakışlarla gözlerime baktığında alayla güldüm. Onun bu hale gelmesi değildi beni keyiflendiren. Hala yüzsüzce yüzüme bakabiliyor olmasına karşın hayretimi bu şekilde belirtiyordum.

SOĞUĞUN YANGINI Where stories live. Discover now