14.ENGELLER

225 75 186
                                    


Bölüm Şarkıları:

Eylem Aktaş - Dalgakıran

Ceylan Ertem - Düşmedim Daha

İyi okumalar!

Bir girdapta boğulmak üzere yitirilmiş eski hislerin, çağlayan bir nehire karışıp el uzatılsa dahi kurtarılamayacağının bilincindeydi zaman. Eski hislerin kamçılanması zamanda bir kuyu açıp içine hislerin atılması ve üzerinin ağır metallerle doldurulması ile eş değerdi. Üzeri kapatılsa da ağırlığına rağmen yeryüzüne çıkmaya çalışıyordu. Eliyle kum tanelerini avuçlasa da kum saati misali akıp gidiyordu parmaklarının arasından.

Eski hissiyatlar çarmıha gerilmişti. İntihardan farksızdı eski yerine kurulmaya çalışması. En çok geçmişi yararlıyordu insanı.

"Tamam, söyleyeceğim." Geçmişimden bir yara daha ekleneceğinin farkında olsam da sesimi çıkartmadan beklemeye koyuldum. Sabır, hislerimi parmaklıklar ardına iterken ellerimi ovuşturup kaldırdım. Kamer'in omzumda sabit duran elinin parmaklarına kenetledim parmaklarımı.

Ömrümü, ömrüne kenetlediğim gibi.
Dilimi bir başkasının adına lal edip onun adını şükürle zikrediyordum.

"Aslında tanıdığın biri. Yani..." Sözünü kısa bir öksürükle kesti. "Tanıdığın birinin yakını." Meraklı bakışlarımı yüzünde gezdirirken fazlasıyla gergindim. Özellikle yakınlarımdan birinin çıkma endişesi bütün uzuvlarımı sarmıştı. Bu adamın bana zarar vermekten başka bir hayat gayesi yok muydu?

"Söyle," dedim pürüzlü çıkan sesimle. Zorlukla yutkunup gözlerimi kırpıştırdım. "Hayatımı daha ne kadar bok etmiş olabilirsin ki?" Kamer'in yanında kaba konuşmak istemesem de beni bunu yapmaya iten nedenler göz ardı edilemeyecek, bir duvarın arkasına saklanamayacak kadar büyüktü.

"Bunların başına geleceğini bilseydim yapar mıydım sanıyorsun?"

"Falan filan. Dökül artık." Sert tutumuma karşın mahçup bakışlarını suratımda gezdirdi. Ardından dudaklarından duymak istemeyeceğim o sözcükler döküldü.

"Umut'un babaannesi." Fısıltısı yüreğime mızrak gibi sağlanırken Kamer'in dişlerinden gelen gıcırtı sesine ileriye atılması eklendi. Kollarından tutup kendime çekerken onun kadar ben de sinirlenmiş, hatta mahvolmuştum. Ama hastane odasında bir kavga çıksın istemiyordum. Bu kuruma karşı büyük bir saygı besliyordum.

"Ulan... Sen varya, en çok sen hak ediyorsun ölmeyi!" Hiddetle bağırdığında içeriye bir hemşire girdi. Çatılmış kaşlarıyla bize baktığında dışarıdan nasıl bir görünüm elde ettiğimize emindim.

"Lütfen dışarıya çıkın, sesiniz koridorun ucundan duyuluyor. Hastaları rahatsız ediyorsunuz!" Beklentiyle Kamer'e baktığımda bakışları beni buldu. Bakışlarından akan şefkatin farkındaydım.

"Lütfen..." Tekrar çenesi kasıldığında dedeme ters bir bakış atıp elimden tuttuğu gibi dışarıya çıkarttı.

Arabasına ulaşana kadar olağan bir sessizlik hakimdi. Yolcu koltuğunu açıp bindiğim sırada yumruk yaptığı elini dişlediğini fark ettim. Siniriyle zor başa çıkıyor olmalıydı. Arabaya binip çalıştırdığında yan profilini izledim. Sinirle soluyup birkaç derin nefes aldı. Ardından yüzüme baktı.

"Bundan sonra hayatına müdahale edemeyecekler. Hayatımıza müdahale edemeyecekler. İzin vermeyeceğim. O Umut gavatını bulup babaannesiyle görüşmemiz lazım. Bu yaşlıların derdi ne anlamıyorum!" Donuk bakışlarımı yüzünde gezdirip derin bir nefes aldım.

SOĞUĞUN YANGINI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin