2.ELDİVEN

689 240 281
                                    

Bölüm Şarkıları:

Deniz Tekin - Bende Bir Problem Var
Kaan Boşnak - Yorgunum ve Ağrılar

Kar taneleri binlerce farklı şekil alırken penceremin camına ilişiyorlardı. Hafifçe araladığım perdeden dışarıyı izliyordum. Binlerce farklı kar tanesi, binlerce farklı insan, binlerce farklı yaşam, binlerce farklı acı... Kim bilir şu anda kaç farklı göz izliyordu camdan dışarıyı? Kar yağışı kimine ilaç gibi geliyordu muhakkak, kimine ise hastalık. Lakin bazı anlar oluyordu ki hem insanı hasta ediyor, hem de iyileştiriyordu. Umut gibiydi işte. Saf, katkısız bir umut.

Uzatılan havanın zıttı olabilecek derecede sıcak kahve fincanını avuçlarımın arasına alıp odamdaki boz renk kanepeye oturdum. Mersa'nın yanıma ilişiğini hissetmiştim baskıdan. Bacaklarını altına alarak oturduğunda en fazla yarım saat sonra uyuşacağını biliyordum. Hafifçe iç çekip kahvemden birkaç yudum aldım.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun o çocuğun bıraktığından? Hayal kırıklığına uğra istemiyorum." Bir hafta boyunca kurduğu cümlenin bir değişik versiyonu ile karşılaştığımda göz devirmekle yetindim.

"Sana söyledim Mersa, soğuğun yangını yazmış. O gün söylediği cümlede bir benzeri geçiyordu. Eldiven giymemi de o tembihlemişti."

"Onu anladım kuzum da, çocuk sanki bir anda yok olup gitti. Bir hafta boyunca hiç görmedim ben çocuğu, bizim derse girmeden önce de hiç görmemiştim. Bu işte bir tuhaflık yok mu sence de? Hadi ama!" Başım sol omzuma düşerken dedikleri her ne kadar doğru olsa da mantıklı bir açıklaması muhakkak karşıma çıkacaktı. İnsanoğlu mucizevi bir varlıktı. Gizemler bunun bizzat yolunu yapan örneklerde yer alıyordu.

Kahvem bittiğinde fincanı zigon sehpanın üzerine koydum. Tespitimde gecikme yaşamazken Mersa kendini yere atacak derecede kıvranmaya başlamıştı.

"Bacaklarım uyuştu yahu. Kahretsin!" Haline istemsizce gülümserken kendi haline bırakma kararı alıp odamın kapısını açtım. Anaokulundan yeni gelmiş olacak ki Beste beni kapıda koşarak karşılamıştı.

"Abla! Bak kar yağıyor, ben bugün okulda bir sürü yaramazlık yaptım. Kar topu oynamaya çıkalım mı akşam? Belki buz mavisi yabancı bizi görmeye gelir?" Şokla söylemlerini dinledikten sonra kucağıma alıp yanaklarını öptüm. Nasıl da aklında tutmuştu anlattığım masalı. Oysa her istediğinde anlattığım masalın sonunu getirmeden uyuyakalırdı yatakta. Başımı iki yana sallayıp yavaşça ona doğru eğildim ve elini tuttum. Odanın içine geçerken kapıyı kapatarak içeriye ses gitmesine engel oldum.

"Şitt! Sessiz ol miniğim. Bu aramızda bir sırdı, unuttun mu?" Minik parmaklarıyla ağzını örterken Mersa'yı görmüş olacak ki elimi bırakıp hızla koşarak onun kollarına attı kendini. Neşesi ve enerjisi asla azalmayan bir çocuktu. Yanında kendimi içi göçmüş, yangında çökmüş bir kulübe gibi hissediyordum.

"Boşver sen ablanı, gel biz beraber odanda dedikodu yapalım. Heyheyleri üstünde yine onun." Odayı terk ettiklerinde kendimi yatağın üzerine bırakıp eldivenleri elime aldım. Büyük elleri vardı. Ellerinin kemikli yapısını düşününce hafifçe yutkundum. Emindim, bunları dolabıma bırakan ondan başkası olamazdı. Lakin Mersa'nın haklılık payı vardı. O günden sonra okulda hiç rastlaşmamıştık. İçimi huzursuzluk kapladığında kafamı dağıtmak için yaptığım şeylerden birini yaptım yine. Yatağın yanındaki komidini açıp içinden Nilgün Marmara'nın şiir kitabını çıkardım. Her yerde arayıp bulamadığım bu değerli kitabı Mersa bulup getirmişti bana. Kitap ayracını alıp kaldığım yere göz gezdirdim. Ardından ruhumu bir şiirle ödüllendirdim.

SOĞUĞUN YANGINI Where stories live. Discover now