10.DEĞİŞİM

324 119 168
                                    

İyi okumalar dilerim!

Bölüm Şarkıları:

Onur Can Özcan - Yalnızlığın Ezgisi

Nil İpek & Can Kazaz - Kendi Halimde

Bir kuş ki özgürlüğüne düşkün, yakalanmış mavi göklerden kafese kapatılmış. Günlerce çabalamış hür yaşamak için, büyük bir şevkle. Hedefine kavuşma ümidiyle. Farkında değilmiş kuş, o günlerde kafesine giderek bağlandığının.

Bir gün başarmış, kavuşmuş özgürlüğüne. Lakin uçtuğu anda mavi göklere, fazla kanat çırpamadan atılan taşlarla çakılmış yere. İncinmiş kanatları. Kafesinin bu kuşu, şu kötülüklerle dolu dünyanın hiddetinden koruduğunu o an anlamış. Özgürlüğünden nefret etmiş kuş, aşık olmuş kafesine. Fakat geri dönüş yokmuş. Ne kanatları uçmasına yarıyormuş, ne de kafesi onun için orada duruyormuş.

Ben o kuştum ama özgürlüğümü o saymıştım. Kafesimi özgürlüğüm olarak görmüştüm. Kafesim bırakıp gitmişti beni.

Kamer'den iki haftadır haber alamıyordum. Tam iki hafta, on dört gün, doksan sekiz saattir toplasanız on saat zor uyumuştum. Anneannesinin ölümünün onu tükettiğini bildiğim için izin veriyordum yalnız kalmasına.

Cenazede dedemle yaptıkları konuşmadan sonra bana tuhaf bakışlarını görmüştü en son gözlerim. Bir veda bile etmeden, haber dahi vermeden gitmişti. Geri geleceğinden o kadar emindim ki arkadaşlarına haber salmıştım. Döndüğünde ilk uğrayacağı yerin bistro olduğundan emindik. Yaman ve Barut düzenli olarak bistroya gidip kontrol ediyorlardı. Bizi perişan etmişti.

Ruhumu ve kalbimi, perişan etmişti.

Çalan telefonla düşüncelerimden sıyrılırken Kamer olduğunu umarak telefonumu elime aldım. Gelen aramanın Helin'den olduğunu görünce bir umut diye düşünüp telefonu açtım.

''Kamer'den haber var mı?'' İçten çıkan sesimle konuşmaya çalışırken aynı zamanda pencerenin kenarından ayrılıp dolabıma ilerledim. Hala pijamalarımla oturuyordum ve akşam olmuştu.

''Maalesef. Ama bugün bistroda toplanalım diyoruz. Biraz kafamız dağılır. İki hafta oldu, Mehir.'' Süreyi yüzüme vurması üzerine yüzümü buruşturdum. İçimdeki umut bugün bir yerlerden karşıma çıkacağını söylese de umutlar beni terk edeli çok olmuştu. Kendimi durup dururken ümit edip yıpratmamın bir alemi de yoktu.

''Keyfim yok, siz buluşun. Hatta Mersa'yı da arayın.'' En azından o biraz olsun soluklanabilirdi dışarıya çıkıp. Şu iki hafta içinde de onunla çok görüşememiştim. Yaklaşık beş gün sonra okul başlıyordu. Kamer'in bu hafta içinde gelmesi gerekti. Mersa ile yaptığımız keşif hayali de hayal olmakta kalmıştı haliyle.

"Aa olur mu hiç öyle şey? Çabuk hazırlanıyorsun, Mehir!" Ben henüz bir cevap veremeden telefonu yüzüme kapattı. Mersa'ya kısa bir mesaj çekmemin ardından mecburi bir şekilde ayaklanıp üzerime tayt ve kazak geçirdim. Çantamı hazırlayıp aşağı indiğimde salonda oturan dedemi ve ailemi gördüm. Belki acımasızca gelecek ama dedemi aileden hissedemedim ben hiçbir zaman. Sevda Hanım'ın cenazesinden sonra bana fazla yakın davranmaya başlamıştı. Hatta Kamer yüzünden bulunduğum duruma bir hayli üzüldüğünü bile fark etmiştim. Sorgulamayı es geçip kısaca bir salona uğrama fikrimi gerçekleştirdim.

"Mersa ile bistroya gideceğiz." dedim anne ve babamı hedef alarak. İkisinin de yüzünde belirgin bir rahatlama izine rastladım.

"Biraz kafanı dağıtmış olursun böylece." Annem, her ne kadar konuyu bilmese de seziyordu muhakkak. Bazen annelerin anlatmadan her şeyi hissedebildiklerini düşünürüm. Annem bu konuda beni hiç şaşırtmayıp her zaman umduğumun çıkmasına sebep oluyordu. Olan biteni en yakın zamanda ona anlatıp danışmalıydım. Evet, bunu yapacaktım.

SOĞUĞUN YANGINI Where stories live. Discover now