4🌈

839 138 45
                                    


🍒

Belkileresıgınanadam: Gülüşünden öpmek diye adlandırılan o muazzam eylemi seninle gerçekleştirmeden bu dünyadan ayrılırsam gözüm açık giderim.

Belkileresıgınanadam: Gülüşüne hastayım Temmuz.

Belkileresıgnanadam: Ama kurban olayım ortalık yerde gülme şöyle.

Belkileresıgınanadam: Ödüm kopuyor lan, biri görüp de aşık olacak, senin kalbini çalacak diye ödüm kopuyor.

Belkilersıgınanadam: Benden başkası senin o mükemmel gülüşünün manzarasıyla uyanacak diye aklım çıkıyor.

Belkileresıgınanadam: Bir başkası o güzel kalbine dokunacak diye ölüyorum korkudan.

Mesajları açarken yüzümde var olan ifadesizlik, her okuduğum kelimede biraz yumuşarken etrafıma kısaca göz gezdirdim. Göremeyeceğimi biliyordum. Kendini gizlemeyi iyi başarıyordu, ki zaten benim de onu, o istemediği sürece görmek gibi delice bir isteğim yoktu. Ona saygı duyuyordum. 

"Seninki seni harbiden mutlu ediyor ha." dedi Leyla, beni içine gömüldüğüm telefonumdan uzaklaştırarak. "Helal olsun, ne diyeyim."

Sadece gülümsedim. Verecek bir cevabım yoktu. İnkara gerek duymuyordum, çünkü onun yazdıklarının içimdeki umutsuz küçük kızı gülümsettiğinin farkındaydım. Her kelimesi, içimde ölmeyi bekleyen küçük kıza renkli bir balon gibiydi. Her kelimesi, içimin siyaha boyalı odalarına ışık sızdırmak için sarf edilmiş gibiydi. Bundan hoşnut olduğumu inkar edersem, büyük ayıp etmiş olurdum. 

Renklerindenarınankadın: Gülmem hoşuna gitmiyorsa, yazma.

Belkileresıgınanadam: Bu yazdığından istediğim anlamı çıkarabilir miyim? Yoksa altında kötü bir mana mı var?

Renklerindenarınankadın: Kötü bir şey söylemedim.

Belkileresıgınanadam: Ha, seni güldüren benim yani?

Belkileresıgınanadam: Bak bu beni bir ay mutlu eder.

Renklerindenarınankadın: Neyse.

Belkileresıgınanadam: Neyse, seni seviyorum.

Belkileresıgınanadam: OHA! Bunun ne işi var burada?

Belkileresıgınanadam: Kafanı kaldırdıktan sonra gülmemeni istesem, çok mu şey istemiş olurum?

Neden böyle yazdığını anlamıyordum. Cevap vermek için tuşlara dokunacağım sırada duyduğum ses bunu önledi. Kafamı yavaşça kaldırıp karşımda bana gülümseyerek bakan Berat'a baktım. 

"Neye bakıyorsun sen öyle, telefonun içine girmişsin?" dedi alayla. 

Şimdi anlıyordum, şiir beyin neden birden saçmalamaya başladığını. Sahte bir tebessüm ile, "Dönmüşsün." dedim kısaca.

"Döndüm." diyerek beni onayladı. "Sarılmak yok değil mi, buzdan prenses?"

Göz devirip, "Yok." diye yanıtladım. Sarılmaktan nefret ederdim, hele ki doğru düzgün samimiyetimin bile olmadığı insanlarla, asla. "Ve, bana prenses demekten vazgeçtiğini sanıyordum."

"Tamam, prenses de yok."

Cevap vermeyip omuz silktiğimde, Leyla'ya döndü. Ben de bunu fırsat bilip telefonumu elime aldım.

Renklerindenarınankadın: Berat'ı tanıyorsun anlaşılan.

Belkileresıgınanadam: Evet.

Renklerindenarınankadın: Arkadaşın mı?

Belkileresıgınanadam: Ortak arkadaşlarımız var diyelim, özel bir münasebetimiz yok. Ama size yakın olmaya çalıştığını biliyorum.

Belkileresıgınanadam: Gereksiz.

Renklerindenarınankadın: Buralarda mısın hâlâ?

Belkileresıgınanadam: Belki.

Belkileresıgınanadam: Şimdi, senden ufacık bir şey isteyeceğim fındık burun.

Belkileresıgınanadam: Bulunduğun yerden sağa doğru dokuz yüz kırk dört adım atmanı istiyorum.

Belkileresıgınanadam: Soru sormak yok, elini harflerin üzerinden çek. 

Kaşlarımı çatıp telefonu cebime koydum. Leyla'ya birkaç dakikaya döneceğimi söyleyip onu Berat ile bırakarak sağ tarafıma döndüm. Dokuz yüz kırk dört adım atmam gerekiyordu. Sayı atlamadan ve aklımdan sayarken olduğum sayıyı unutmamaya çalışarak yürüdüm.

"Kırk dört!" dedim derin bir nefes verip. Dokuz yüz kırk dördüncü adımımı da atıp olduğum yerde durdum. Etrafıma bakınmak için kafamı kaldırdığımda, karşımdaki duvarın üstünde bana sırıtan bir şey gördüm.

Duvarın önüne ilerlediğimde, sırıtan şeyin bir pamuk şeker olduğunu gördüm. Elime aldığım pamuk şeker paketinin altındaki notu yavaşça açtım.

"Şimdi, duvarın arkasına bak."

Kaşlarım iyice çatılırken notta yazılanı yapıp duvarın üstüne atladım. Diğer tarafı görebilmek için bunu yapmam gerekiyordu. Duvarın diğer tarafına baktığımda, rengarenk pamuk şekerler ile dolu bir sepet gördüm. Sepeti alıp duvara yaslandığımda, bir yandan da sepete yapıştırılmış notu okumak için kağıdı açmaya çalışıyordum.

"Pamuk şekerin en çok mavi olanını sevdiğini biliyorum, bu pamuk şekerlerin tekini bile başkasına vermeyeceğini de. Her pamuk şeker gördüğünde aklına gelen kişi olmak istiyorum. Beni hatırla Temmuz, ufacık bir an da olsa, beni hatırla."

🍒

TEMMUZ |TextingWhere stories live. Discover now