41.Bölüm

71.1K 2.7K 771
                                    

Ben geldiiiiiimmm ! Bence manyak bir bölüm oldu ! Arkadaşlar artık son sınıfım ve yoğun bir çalışma temposu altındayım. Kurs ve ev arası mekik dokuyorum ve gerçekten çok yoruluyorum. Bulduğum en ufak zamanda bile birşeyler yazmaya çalışıyorum. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Yazım hatalarımı affedin, kontrol edemedim. Yeni bölüm ne zaman gelir onu da bilmiyorum.

Bu bölümü SABIRLA BÖLÜM BEKLEYEN okurlarıma ithaf ediyorum.

Bölüm şarkımız : Akın-Anlatamıyorum (Bölümü şarkı ild okuyun lütfen !)

İyi okumalar...

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Katili ile yüz yüze olan kurban'ın o an ki çaresizliğini hissediyordum. Kanıma enjekte edilen acı damarlarımı yakıyordu. Usul usul kalbime ilerliyordu. Ve ben biliyordum ki bir gün bu acı kalbime ulaşacak, beni öldürecekti.Uçurumun kenarındaydım işte, bir adım sonrası acılar okyanusuydu. Ben her defasında kendimi geri çekip, Ezra Erdem'in güvenli kollarına atılmıştım. Fakat esen rüzgar beni bu kollardan alıp uçurumun kenarına yine yeniden sürüklüyordu.

Bağırış sesleri ile gözlerimi zar zor aralamıştım. Beyaz tavandaki taşlı avizemle bir süre bakışırken odamda olduğumu anlamıştım. Başımdaki ağrı sert zonklamalarla yoklamada kendini gösterirken yatağımdan kalktım. Ağzımda metalik bir tat, boğazımda Sahra Çölü'nün kuruluğu vardı. Komodinin üzerinde duran bardakta ki su ve yanındaki ilaçları fark ettiğimde, uzanıp bardağı aldım. Dudaklarımın arasından sızıp, boğazıma akan suyun soğuk ve taze olması yeni konulduğunu gösteriyordu.

Su bardağını yerine koyarken boğazımdaki kuruluğun az da olsa gitmesi daha iyi hissetmeme neden olmuştu. Oturduğum yerden kalkarken üzerimdeki kıyafetlerin değiştirilmiş, yerine daha rahat şeylerin giydirilmiş olduğunu fark ettim. Dağılmış saçlarımı gelişigüzel düzeltip odadan çıktım. Hararetli konuşma sesleri kulaklarıma taşınırken, davetsiz misafir olan bağırış ve çağırışlara kulaklarımın kapılarını kapatmak, içeri almak istemiyordum.

Salonun girişinde durmuş içeriden gelen babamın sinirli sesini dinliyordum. Kelimelerinin arasına hapsettiği tedirginlik ve korku, kaldırım taşlarının arasında bitmiş ot gibiydi.

"Ben sana Hira'yı verirken ne dedim Ezra ? O karanlık hayatına kızımı bulaştırma demedim mi ? Onu pis işlerin içine sokma demedim mi ?"

Babamın sözleri yutkunmamı sağlarken, diyecek bir şeyim yoktu. Haklıydı her baba gibi evladı için endişeleniyordu işte. İçeri girip süslediğim sözlerle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu bu sefer. Sadece öyle susup, babamın sinirini kusmasını dinleyecektim.

"Bırakmak istemiyor muyum sanıyorsunuz ? Hira'ya zarar gelmesindense ölmeyi tercih ederim ben. Onu karanlık tarafımdan hep uzak tutmaya çalıştım ben ama-"

"Ama beceremedin. Benim sana verecek kızım yok Ezra. Unut Hirayı !"

Boğazım düğüm düğüm olurken, dolan gözlerimle apar topar salona girdim. Ezra ayakta elleri iki yanında yumruk olmuş şekilde babamın karşısındaydı. Babamın bana arkası dönük olduğu için yüzünü görememiştim ama Ezra'nın yüzündeki ifade beni öldürmeye yetmişti. Hayri bey elini Ezra'non koluna koymuş, yanında duruyordu. Ezra'nın herhangi bir atağına karşı tetikte bekliyordu. Annem ve Meltem hanım sessiz ve korku dolu gözlerle olanları izliyorlardı. Bizimkiler neredeydi bilmiyordum.

Kimsenin varlığımı hissetmediğini düşünüyordum ki Ezra'nın gözleri bana değdi. Gözlerimden taşan lavlar ayaklarıma kadar gelip, bedenimi yakmaya başlamıştı. Ağlasam, söner miydi bu yangın ? Yakmaktan vazgeçer miydi beni ? Canımı ? Gözleri bana kitlenmiş; ne bir şey söylüyor, ne de gözünü ayırıyordu. Sadece bakıyordu. O an içime serpilen korku tohumları filizlenerek boğazımı tıkadı. Benden vazgeçmezdi değil mi ? Beni bırakmazdı ? Düşüncelerimi okumuş gibi bana bakarak konuşmaya başladı.

ŞebefruzWhere stories live. Discover now