Mavi, mavi ve Mavi

962 51 0
                                    

         Üçüncü dersin başlangıç zilli çaldı bütün herkes son dakikalar olduğu için sürü misali tıklım tıkış koridorlara daldı. Allah'tan bizim tarih sınıfımız yakın yerdeydi ve Bella'yla koridordan sağ çıkabilmiştik. Burası diğer sınıflara göre biraz farklıydı sıralar çift kişiliktir ve Bay Gayrım işi bırakmadan önce gayet güzeldi. Bella ile arkadan bir sıraya oturduk.  Bana gülümsedi.

"Eee? N'aber?"

"Bunu bana kaçıncıya soruyorsun Bella." Dedim ve güldüm.

"Can sıkıntısı." dedi ve gülüp omuz silkti. Kıkırdadım. İçeri otuzlu yaşlarda bir adam girdi ve tahtaya büyük harflerle adını yazdı. Sınıfta büyük bir sesizlik oldu.

"Merhaba gençler! Ben yeni tarih öğretmeniniz Bay Joe. Hmm sanırım bu kadar." dedi ve masasının üstüne oturdu. Sınıftan bir kız laf attı.

"Ah, harika yeni tarih öğretmenimiz asosyel çıktı." Herkes kıkırdadı. Bay Joe da kıkırdadı.

"Aslında ben pek asosyal değilimdir." Onu baştan aşağı süzdüm. Bayağı tarz biriydi kolunda ki saat çok hoşuma gitmişti ve gömleğide çok iyi bir seçimdi. Saçları dikilmişti ve çenesinde top sakalı vardı. O da beni süzdü. "Aslında bence siz daha asosyal duruyorsunuz." Gözleriyle beni ve bir kaç kişiyi dürttü. Ofladım. yeni Tarih öğretmenimiz beni asosyal sanıyordu!

"Ve ayrıca yeni bir oturma planı yaptım. Kişiye özel değil adlarınızı yada kim olduğunuzu bilmiyorum o yüzden karma yaptım." Bana baktı. "Sosyalleşmeniz için." Herkezden tiraz dolu bir inilti çıktı. Yüzünde rahat bir gülümseme belirdi.

"Evet! Bu iyiye işaret. Tamam şimdi..." Adları sırasıyla okudu ve yerleştirdi ben kaldırıp üçüncü sıraya oturttu. Beni gösterip; "Sen şu kızın yanına." Öğretmene olabildiğince sevimli bir gülümsemeyle cevap verdim.

"Bu kızın bir adı var. Adım Eliz." dedim. Umursamadı.

"Elaz'ın yanına."

"ELİZ!" dedim biraz bağırarak. 

"Eliz'in yanına." Bir çocuk yanıma geldi ve oturdu. Somurtgan olmasına rağmen çok güzel deniz mavisi gözleri vardı. Gece siyahı saçları, dağınık ve dalgalıydı. Deniz üstünde ki dalgalar gibi görünüyordu karşıdan. Boyu 1.75'in üstündeydi ve üstünde siyah The Beatles yazan bir bluz ve siyak kot pantolonu vardı. Elimin altında ki telefon titredi. Mesaj Bella'dandı.

   "Aman Tanrım Eliz şu an kiminle oturduğunun farkındamısın? Black grubundan biriyle oturuyorsun! Tanrım ne kadar tatlı olduğunu uzunca yaz, hemen!"  

Gözlerimi devirdim.

        "Neyden bahsediyorsun sen?" 

Ve telefonu cebime tıktım. Yüzüme bir tebessüm yerleştirdim.

"Merhaba ben Eliz." Dedim. Bana baktı ve sonra tahtaya döndü. Resmen beni umursamamıştı. Dakika bir gol bir. Beni sinir etmeyi başarmıştı. Bahse girerim gözlerim koyu yeşil olmuştu çünkü feci halde sinirlenmiştim. 

"Benle pek konuşmazsan sevinirim, bu okuldan yeterince nefret ediyorum. Yani kısacası benden uzak dur. Durmazsan, sonuçları çok ağır olur." Ağzım bir karış açık kalmıştı.

"Ne diyorsun ya sen?" Gözlerini devirdi. Ders başladığınında bile gözlerimi ondan alamıyordum. Beni korkutuyordu. Ona ne zaman baksam bana tiksintiyle bakıyordu. Durum bundanda kötü olamaz diye düşünüyordum, yani yeni sıra arkadaşım benden nefret ediyordu. 

"Bu ne biçim halt böyle." dedim ve burnumdan öfkeyle soludum. Daha kötüsünü pek beklemiyordum derken daha da kötüsü oldu öğleden sora ki beden eğitimi dersinde Koç bizi eşleştirdi ve bütün faaliyetleri beraber yapıcağımızı söyledi. Daha adını bile bilmediğim bu çocuk beni sinir etmişti. Koridorda görsem yüzünü, hatırlayamazdım onun. Ama mavi gözleri herşeyi değiştirirdi. O mavi gözleri...

Şeytan - Aşk - OyunOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz