5.Bölüm "Bordo Ruj"

652 560 287
                                    

İyi okumalar...

Ruhumun herbir parçasında  çatlakalar vardı. O çatlaklardan yükselen sesler, iniltiler, sisler ve küller ruhumun acısını ele veriyordu.  Ben çabuk aldandığım ve herkese güvenmeyi seçtiğim için saf olduğumu zannediyordular.

Bu durum çatlaklarımdan  sızan iniltilerin şiddetini arttırmaya önayak olmuştu ama ben söylenenlere kulak asmamayı öğrenmiştim.

Yorgunum. Sadece bedenim değil düşüncelerim de yorgun. Dün olanlar yani istenmiyor olmamın gözüme sokulması canımı acıtmıştı.

Ruhum, kasvet ve onur kırıcılıkla akşam yemeğine davet edilmişti. Ben istemeye istemeye kabul etmişim o daveti. Şamdan ve güllerle süslenmişti bir masa... Kasvet ve onur kırıcılığın birlikteliklerinden meydana gelen "huzursuzlukla" muhabbet etmeye zorlundaymışım gibi hissediyorudum.

Evet, abartıyorum ama neden bu kadar abarttığımı da bilmiyorum.

Uyandığımdan beri tavanın beyaz boyasında asılı olan gözlerim bir iki dakikalığına duvardaki saate değdi. Bugün işe gitmeyeceğim ama partiye gitmem zorunlu olduğu için yataktan kalktım ve lavaboya gidip rutin işlerimi hallettim. Sırada kahvaltı etmek vardı ama ben yıllardır süre gelen tek kişi yemek yiyemem alışkanlığım yüzünde bunalmıştım. Yakında açlıktan ölebilirdim.

Belki saçmalıyorum veya abartamanın da ötesinde şeyler düşünüyorum ama elimde değil...

Bugün düşüncelerimi rafa kaldırmam için bir fırsattı. Üzerime "Bad Liar" baskılı bir tişört giydim. Siyah skinny kot bir jean ve kırmızı trençkotumla kombinimi tamamladım. Evden çıktığımda siyah postallarımı giyecektim. Saçlarımı tersten balık sırtı örtüp hafif bir makyaj yaptım. Soluklaşan ten rengimi kamufle etmek için.  Siyah sırt çantama cüzdanımı ve anahtarımı koydum. Kulaklığımı telefonuma takıp kulaklığımı telefonuma sardım. Sonrada evden çıktım. Apartmandan çıktıktan sonra telefonuma sardığım kulaklığımı çözüp müzik listemi açtım.

Şarkı listem tabiri caiz ise aşure gibi her duruma, duyguya uygun şarkı vardı. Play tuşuna basıp en son dinlediğim şarkıyı kaldığım yerden dinlemeye devam ettim.

İstanbul'da okudum yarım dönem boyunca  üniversitedeki arkadaşlarımla gittiğim kafeye gidecektim.  Masada tek olacaktım ama etrafımda olan insanları tanımıyorda olsam çıkardıkları uğultu beynimi uyuşturacaktır.

Kahvaltıdan sonra bütçeme uygun alışveriş yapmalıyım. Kısa bir elbise giysem rahat hareket edemem. Uzun bir elbise giysem alay konusu olurum. Alay konusu olmam umrumda değil ama diğer çalışanların küçümseyici bakışları onları boğma isteğimi artırıyordu ama... Kendimden taviz vermeyecektim.

Bu yüzden diz kapağımın üç parmak altında kiloş bir elbise işimi fazlasıyla görebilir. Bilekten, kısa topuğu olan tek bantlı bir topuklu ayakkabıyla bu günkü daveti atlatabilirdim.

Kafenin bahçesine girmemle cam kenarında bir yerde oturma planlarım suya düştü. Cam kenarındaki tüm masalar doluydu. Kafenin içine girdim. Sağa sola baktım boş masa bulabilmek için. Cam kenarında arka taraflarda bir çiftin masadan kalktığını gördüm ve o masaya ilerleyip masaya yerleştim. Trençkotumu çıkarıp yanımdaki boş sandalyeye koydum ve menüyü elime aldım.

Siparişimi verdikten sonra telefonumu elime aldım. Instagramdaki etkileşimlere göz attım. DM'lerim horon tepiyordu. En son iki gün önce girmiştim halbuki. Kafenin kapısı açıldı ve etrafta tatlı tatlı esen rüzgar fincanımın üstünde tüten dumanın yönünü değiştirdi sonra eski haline geri döndü. Böreğimi yiyip DM'lerimi okuyordum.

Bana Ne AşktanWhere stories live. Discover now