18. Bölüm "Düğüm"

108 15 86
                                    

Bölüm Şarkısı: Evir- Nar Çiçeğim

🍁

İnsan, sonu bariz ortada olan bir polisiye romanı gibiydi. Yani büyük bir gizemdi. Yok oluşa kadar da kimse bu gizemi çözemiyordu. Ve bu gerçek senkronize bir şekilde kendini devam ettiriyor.

Aslında yaşamımız tam romana olmasada gölge oyunuydu ve Tanrı bir nevi hayalciydi. Oyunu kendi yazıyordu. Bağzılarımız bu oyunda Karagöz'ken bağzılarımızda Hacivat'tı. Hep geri planda kalmayı tercih edenlerimizde herhangi biriydi işte... Ama biz oyundaki rolümüzü kendimiz seçiyorduk.

Hayalcinin oyunda belli kuralları vardı. Olayın başlangıcını ve sonunu dâima o belirlerdi ama oyundaki eylemler; Karagöz'e, Hacivat'a veyahut Külhanbeyli'ye bırakılmıştı.

Oyunu kuralına göre oynamamayı tercih ediyorduk. Orası ayrı konu...

Ve oyundaki biz insanlar dokunduğumuz her şeyi değiştiriyorduk. Bazılarımız geçtiği yolları çiçek bahçesine dönüştürürken bazılarımızında ardında bıraktıkları cehennem çukuruna dönüşüyordu. Bazıları da kum gibi en ufak esintide sürükleniyordu.

Aslında o bazıları sürüklendiği yolda koşuyordu. İçten içe sürüklendikleri yola arzuluyordular. Bilmeden kendi kıyametlerinin peşinden koşuyorlar. Aslında kıyametlerinin ipini kendileri çekiyordu. Başkaları ayıplamasın diye istemiyormuş gibi yapıyordular.

Onlara inanan diğerleri de hayalciyi kınıyordu. Çünkü her demde yaratıcıyı şikayet etmek işlerine geliyordu... Ama perdenin ardınadaki kurallardan bir haberdiler.

Ensemdeki küçük saçlarımı çekiştirip yutkundum. Karamsarlık batağına düşüp dibe batmayı bekliyordum resemen. Hayatım rayına girmişken rayları bozmaya uğraşıyordum.

Bedenimi kasıp kavuran gerginliğe bir dur demem gerekiyordu.

Ağladığım yollarda gülümsemek beklediğim kadar kolay olmayacaktı ama eninde sonunda olmayacak mıydı?

İstemediğimiz her şeye mecbur kaldığımız gibi...

Saçlarımı bileğimdeki tokayla toplayıp Evrim'in tombala kağıdına bakmaya çalıştım.

Mete "Kırk iki." dediğinde Evrim "İkinci çinko!" diye bağırdı. Elimdeki tombala kağıdına göz gezdirip çayımdan bir yudum aldım.

"Senin o elini seveyim kardeşim." dedi Serhan abim. Mete elindeki sayıyı Evrim'e uzattı.

"Mete." dediğimde bana baktı. Hareket etmeden sadece bana bakıyordu.

"Efendim, aşkım." Masanın üzerindeki antep fıstığı kabuğunu alıp Mete'nin alnına fırlattım.

"Bu ne gıcıkıklık, oğlum?" Mete, Serhan abimin gözlerinin içine baka baka omuz silkti.

"Kırk iki bende de var." diyip kaşlarımı çattım. Mete elindeki sayıyı bana uzattığında Evrim omuz silkti. Çekirdek kabuğunu kağıttaki kırk iki sayısının üzerine koydu. Mete'nin elindeki sayıyı alıp kağıdım üzerine koydum.

Mete, "Altmış sekiz." dediğinde Serhan elini dizine vurdu. "Yok ben seni kesin uykunda döverim, Mete."

"Ben ne yaptım, Serhan. Senin bu gece şansın yok." Serhan abim parmaklarını ters bir şekilde birbirine kenetleyip eklemlerini kıkırdattı. "Zaten Algı'mın olduğu yerde siz şansı dilek ağacında çaput bağlarken isteyebirsiniz çünkü o varken siz sadece dilenirsiniz."

"Senin sevgi dilendiğin gibi mi, canım?" dedi, Evrim. Mete kaşlarını çatarken Serhan abim kahkaha atıyoru. Kulaklarım sızlıyordu. Kesin yanaklarım ve kulaklarım kızarmıştı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 11, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Bana Ne AşktanWhere stories live. Discover now