8. Bölüm "Siyah Kar Tanesi"

519 468 183
                                    

Bölüm Şarkısı: Bilal Sonses- Öpesim Var.

esilakazanci
marifetindeboylesi
esraozistanbul1

Doğum günleriniz şimdiden kutlu olsun.

İyi okumalar...

Bulutların yere su tanelerini emanet edişini izliyorum. Su tanelerinin odamın dev camlarına çarpıp süzülüşünü. Bulutlar ağlar mıydı, hemde içli içli? Bulutlar konuşabilir mi? İki yıldır bu odadayım. Bu şirkette, asistanım. Peki ben asistan olarak kalmak istiyor muyum? Bunca yıl asistan olabilmek için mi okudum? Peki, burdan gitmek istiyor muyum?

Yemin ederim bilmiyorum. Sorularıma yanıtta bulamıyorum.

Geçen ay Ege Bey'in annesinin evinde olan mevlüt günü su içerken ağladığını gördüğümden beri kovulmak isteğimi arka planda bıraktım. Ama mühendis olarak çalışmayı bu kadar çok isterken burda kalmaya devam etmek kulağa o kadarda kötü bir fikir olarak gelmiyordu. Belki de Ege Bey'in asistanı olmam *itiyatım hâlin gelmişi.

Paydos saati geldiğini gözüme sokmaya çalışan Ege Beyle paltomu alıp şirketten çıktım. Eskiye göre daha çok dinlenmeye ihtiyacı var bedenimin. Çocuk parkının boş olmasıyla mutlu oldum. En azından rezil olmayacağım.

Islanmış kırmızı salıncağa bindim. Çantamı sol tarafımda boş, ıslak sarı salıncağa koydum.

Yağmur damlalarının ıslattığı demir zincirlerle tutundum, hızlıca ittim bedenimi ileriye. Rüzgar suratımı yalayıp yutuyordu her hızlanışımda. Sırılsıklam olmuştu kabanım, botlarım su geçirdiğini
ince şeritli çorabımın sırıl sıklam oluşundan anlamıştım. Baş ağrısı kendini göstermeye başlamıştı. Ece, Efe ve Alp gittiler. Benim onları ardımda bıraktığım gibi onlarda beni artlarında bıraktılar. Ama yalnız bırakmazlar değil mi beni?.

Mert'i de bulmuştum oysaki. Sarmalamaya çalışıyordum yalnız bırakılmış bedenini. Abisi de yalnlızlığa gömmüştü kardeşini. Halbuki çok severdi küçük kardeşini. Yaptığı yanlışları Mert'e yüklemiş, kaçmıştı.

Hata kendinde iken hep karşı tarafta arar, insan oğlu.

Daha sert ittim bedenimi ileriye. Soğuk suratıma çarpıp saç tellerim arasından sızıp ardında bırakıyordu beni. Bedenimin birine *ilticasına açtı. Çünkü en büyük sığınamla aramda meseferler vardı. Ben babama sığınırdım. Babam benim sığınma talebimi asla geri çevirmezdi...

Aslında bedenimin bu açlığını pek anlamıyorum. Birine sığınmak istediğimde Ali Bey ve Ege Bey kollarını açıyorlardı bana. Hemde hiç tereddüt etmeden. Aramızda saygıdan ve mertebe farkından dolayı bir soğukluk vardı. Yada her neyse...

Şakaklarımı kemirmeye çalışıyordu baş ağrısı. Salıncağın zincirlerinin bağlı olduğu kırmızı demire yaslanmış, genç çocuğun surat ifadesi donuk olsa bile gözleri tebessüm ediyordu. Yağan yağmur saçlarını nemlendirmişti bu yüzden saçları gözlerini kapatmak üzereydi. Gözlerindeki tebessüm yok olmak yerine daha da görkemleşiyordu. Yeni gelmiş olmalı ama yağmurun altında uzun zaman kaldığı belli oluyor.

Salıncağı yavaşlatıp kırmızı salıncaktan indim. Sarı salıncaktanda çantamı aldım. Mert'in koluna girip parktan uzaklaşmaya başladık. Yağmur ne hızlanıyor ne de duruyordu. Botlarıma dolan su ayağımdan komik sesler çıkartıyordu. Mert'in lacivert yağmurluğunun şapkasını başına geçirdim. Bir ara kafasını kaldırımdan çekip ters ters baktı. O an kızacak sandım ama o kafasını tekrar kaldırımı takip eden yola çevirdi.

Bana Ne AşktanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin