15. Bölüm "Kösem"

217 174 66
                                    


Bölüm Şarkısı: Alec Benjamin- Let Me Down Slowly

🍁

Elbet bir gün anlayacaktı herkes. Sadakat, sualsiz yürekten gelir.

● ¤ ●

Tanrı'ım, sen benim en güzel dûalarımsın. Unutturma bana kendini. Unuttuğumda hatırlat bana verdiğin nice şeyleri.

● ¤ ●

Ne çok şiirler yandı gönlümün ocağında. İlk zamanlarda istemedim o şiirlerin yanmasını. İstemem için bir sürü sebep olmasına rağmen. Çünkü yanınca ebediyen şiirlerin biteceğini zannediyordum. Sanki bu mümkünmüş gibi!

Her gün biraz daha anladım... Yani sadece yanmıyordu o şiirler. Bana karışıyordu. Çoğunun külleri kaburgama yapışmıştı. Uçup kaybolmamıştılar. Şiirler, benimle nefes alıyordular. Hazmediyordum onları. Her yanan şiir bana yeni şeyler öğretmişti... Sonra... Yanan tek şey şiirler olmamaya başladı. Ocağın üzerinde şarkılardan asma bir köprü vardı. Ne zamandan beri o köprü orda vardı?

Zerre fikrim yok. Fazla kaptırmıştım kendimi şiirlere. Tek bir pencereden bakar hâle gelmiştim. Kendi kendimeydim işte. Uçan kuştan bile habersizdim... Ve farkettim! Açtım pencerelerimi. Uzattım başımı dışarıya. Görebildiğim yere kadar görmeye çalıştım: duydum, dinledim; bağırdım, eleştirdim. Bir süre sonra pencere yetmemeye başladı. Balkona çıktım. Avazım çıktığı kadar bağırdım.

Belki de penceremi açtığımda kuruluvermişti o köprü. Ve ben seke seke geçtim o köprüyü elimde bir çuvalla. Ağır olmasına rağmen hiç zorlanmadan sürükledim o çuvalı. Ateşi ateş yapacak ve hep benimle kalacak yeni yakacak doluydu o çuval...

Hiç tereddüt etmeden yolun sonunda itekleyiverdim çuvalı ateşe. Anılar acele etmeden teker teker çuvalın açık ağzından döküldü. Zerre yük yoktu omuzlarımda...

Bendim işte bu! Her biri bendim. Onlar yanarken fark etmediğim başka benleri fark ettim. Ne büyük niğmet değil miydi bu? Fark edebilmek... Şükrettim birkez daha.

Ne romanları bile isteye attım o ateşe. Zevkle. Ben ateşi körükledikçe büyüdü o ocağın alevi. Sonra masallar kömür oldu. Harlandıkça harlandı alev. Bir zaman sonra gönlüm de yandı o ateşte.  Bedenimin her yer is olmuştu olmasına da pamuk gibi beyaz bir kalp vardı artık.

Zehir gibi araf dumanları yükseldi göğsümden.Yanacak başka bir şey kalmadığında durdu o akıl almaz alev. Evet, o dumanları soluya soluya karardı bedenimim iç duvarları. Kapkaraydı içim ama nur gibi ışıl ışıldı tenim ve kalbim.

Tanrı'nın büyük hediyesiydi bu. Unutmamıştı beni. Her şeyi yakamama rağmen dualarımı yakmadığım için olabilir miydi?

Şükrettim tekrar. Unutturmuyordu kendini.

Telefonumdan açtığım şarkının melodisi evimin içinde yankılanıyordu. Ne tattlı ne naif bir şarkıydı. Evin ortasında deli gibi şarkı söylüyorduk, dans ediyorduk. Çay suyunu ocağa koyduktan sonra şarkılardan şarkı beğenip dans ediyordum. Evrim ablam tuhaf hâllerime bakıp gülümsüyordu.

Bu evin içinde tek dolaşmaktan o kadar sıkılmıştım ki... Konuşup dert yanabildiğim birinin olması çok mutlu ediyordu beni. Yerimde duramıyordum. Adeta içim içime sığmıyordu.

"Küçük civcivim." Yüzünde ki tebessüm gittikçe büyüdü. Ellerini tutup kendime doğru çektim. Sendeledi. Düşmemek için omuzlarıma tutundu ve aramızdaki iki adımlık mesafe hiç var olmamış gibi gülümsedi. Ellerimi beline sardım. "Güzel kızım, dünyam benim." Başını omzuma yasladı. Ellerimi kıvırcık saçlarının arasına daldırdım. Bir tutam saçını parmaklarımın ucuyla tutup aşağı doğru çekiştirdim. Uzun süre evimin ortasında öylece durduk. İyici koynuma sokulduğunda benden hâyli uzun boyundan eser kalmamıştı.

Bana Ne AşktanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin