11

1.1M 20.4K 2.3K
                                    

Kağan'ın dudağının bir kenarı kibirle yukarı doğru kıvrıldı. "Ben de öyle düşünmüştüm," diyerek geri çekildi. Sonra da kendini beğenmiş bir tavırla kapıya doğru yönelip yanımdan geçerken bana soğuk, sert bir bakış atarak odadan çıktı. Bense arkasından şaşırmış bir şekilde kapıya bakarken, ne kadar da saygısız bir çocuk bu böyle diye düşündüm. Ardından müdürden sınıfımı ve ders programımı öğrenip odadan çıktım.

Sınıfımı bulduğumda tam içeri girecekken kapıdan çıkan Kağan'ı görmemle donup kalmam bir oldu. Bu çocukla sürekli karşılaştığıma mı üzüleyim, yoksa aynı sınıfta olmamıza mı, bilemedim.

Kaşlarını çatarak tehditkâr bir yüz ifadesiyle gözlerimin içine baktı. Az önce müdürün odasındayken anladım ki okulun en belalı tipiydi. Asla bulaşmak istemeyeceğiniz, tehlikeli bir serseri. Bana öyle soğuk, öyle derin bir şekilde bakıyordu ki hissettiğim tedirginlikten boğazım kurudu, yutkunamıyordum bile.

"Dün senden sonra sokağı polisler bastı," dediğinde bir an afallasam da yüzümü ifadesiz tutmayı başardım. "Bu durumla bir ilgin var mı?" diye sordu oldukça sakin bir ses tonuyla.

İnşallah polisler zamanında yetişip o yaralı çocuğu kurtarmıştır. "Hayır," dedim onun sakin sesini taklit ederek.

"Kendi iyiliğin için umarım doğruyu söylüyorsundur," dedi, fakat ses tonundan bana inanmadığı çok belli oluyordu.

"Dediğim gibi bu konu hakkında bir bilgim yok."

Kağan gözlerini kısarak birkaç saniye boyunca yüzüme yakıcı bir ifadeyle baktı. "Dün sana başkalarının işlerine burnunu sokmamanı söylemiştim. Hatırlıyor musun?"

"Neden bahsettiğini anlamıyorum."

Dudakları tekinsiz bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Pekâlâ, öyle olsun," derken küçümseyen bir bakış atarak yanımdan geçip gitti.

Kağan'ın bu kendini beğenmiş tavrı karşısında gözlerimi devirerek sınıfa girdiğimde şahit olduğum manzara karşısında yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum ve olduğum yerde kalakaldım. Herkes bir tarafa dağılmış, kendi halinde takılırken ben sınıfı inceliyordum. İster istemez eski okulumla karşılaştırıyordum. İnsan hayatında bir değişiklik olacaksa iyi yönde gelişmeler olsun istiyordu. Şartların sürekli daha kötüye gittiği değişimlerse insanın psikolojisini tahmin edemeyeceğiniz kadar çok zorluyordu. Her bir sırası özenle yerleştirilmiş olan o tertemiz sınıftan çıkıp şimdi üstlerine kazınan yazılardan görünmeyen sıralara geçiş yapmak ne kadar da zordu! Ayrıca sınıfta hâlâ tebeşirli karatahta kullanılıyordu ve içeride ne bir pano ne de bir bilgisayar sistemi vardı.

İki kızın kahkahalarını işitince onlara döndüm, öğretmen masasına geçmiş bacak bacak üstüne atarak oturuyorlardı. Ağızlarındaki sakızı şişirip şişirip patlatırken aralarında sohbet ediyorlardı. En arka sırada bir gürültü kopunca bu defa dikkatimi o yöne verdim. Erkek öğrencilerin oluşturduğu küçük bir grup kâğıt oynuyor, ayakta duranlar da oyun oynayanlara tezahürat yapıyordu. Hemen önümde duran üç kızsa telefonlarından açtıkları yüksek ses müzikle dans edip şarkı söylüyordu.

Herkes o kadar kopmuş gibiydi ki şu an okulda bulunduklarının farkında olup olmadıklarını merak ettim. Kötümser olmaya başlarken burası nasıl bir sınıf böyle diye içimden geçirmeden edemedim.

Gördüklerimi sindirmeye gayret ederek oturmak için boş bir sıra var mı diye etrafa bakındım. İkinci sıra boş gibi görünüyordu. Dans eden kızların arasından geçerken hepsi durup bana bakınca biraz rahatsız oldum, fakat onlara zoraki bir şekilde gülümsemeyi başardım.

Kızlardan biri çantamı incelerken, bir diğeri de ayakkabılarıma bakıyordu. "Prada mı o?" diye sordu heyecanlı bir sesle.

Bir diğeri de "Saçmalama, çakmadır," diye araya girdi. "Gerçek olmasına imkan yok."

"Hayır, ben anlarım sahte değil, gerçek bu," diye karşılık verirken aralarından sıyrılıp gözüme kestirdiğim sıraya geçerek oturdum ve kafamı masaya geçirme isteğime karşı koyarak olanları düşünmeye başladım. Bu okuldaki hayatım çok zorlu geçecek gibiydi.

PSİKOPATWhere stories live. Discover now