1 Δ Karasuno

4.1K 202 261
                                    

Okulun ıssız koridorunda ilerlerken kalbim maratondaymışçasına atıyordu. Abartılmayacak seviyedeki heyecanımla birlikte korku, mutluluk ve endişe gibi duyguları aynı anda yaşıyordum. Yeni bir okula transfer olmak, her ne kadar ortaokulda üç kere okul değiştirmiş olsam da hala alışamadığım bir şeydi. Özellikle de bu, başka ülkedeki bir okula transfer olmaktı.Bunun yan etkileri bambaşka bir seviyedeydi. Daha önce yeni bir ortama girmeye korkmayan ben şimdi arkama bakmadan eve gitmek istiyordum.

Okul müdürünün bana söylediği sınıfın önüne geldikten sonra derin bir nefes aldım. Artık yeni bir başlangıç yapıyordum. Elimden geldiği kadar ortama uyum sağlamam gerekiyordu. Ortama uyum sağlamam ama kişiliğimden de ödün vermemem tabi ki. Yoksa hiçbir zaman gerçek arkadaşlar edinemezdim.

Kapıyı üç kere tıklattım. İçerden "Gel!" diye bir ses gelince kapıyı sola doğru kaydırdım. Kapı, önceki okullarımın aksine yana kaydırarak açılıyordu. Öğretmenle göz göze gelip "Özür dilerim." dedikten sonra içeri girdim ve sınıftaki öğrencilere göz gezdirirken kapıyı arkamdan kapattım. Herkesin yüzünde şaşkınlık dolu bir bakış vardı. Benim geleceğimden haberleri yok gibi görünüyorlardı.

Bakışlarımı tekrardan öğretmene çevirdiğimde öğretmenin yüzünde küçük bir gülümseme olduğunu gördüm. Öğrencilerin aksine, öğretmenin benim geleceğimden haberi var gibi görünüyordu.

"Ah, sen transfer öğrenci olmalısın."

Kafamı salladım ve "Evet." diye cevap verdim. Hızlı adımlarla öğretmenin yanına gidip tüm bedenimle sınıfa döndüm.

"Size transfer öğrencisini tanıtayım. Lena Akrosiadis. Kendisi Yunanistan'dan geldi ve bugünden itibaren bu sınıfta olacak. Onunla iyi geçinin."

Öğretmen sözünü bitirdiğinde Japonlar'ın yaptığı gibi sınıfa karşı üst bedenim dümdüz olacak şekilde eğildim.

"İyi geçinelim lütfen!"

Öğrencilerden birtakım mırıltılar gelmeye başladı. Ne dedikleri anlaşılmıyordu ama benim Japonca konuşabilmeme şaşırdıklarını tahmin edebiliyordum. Öğretmen Yarı-Japon olduğumu söylememişti çünkü.

"Duvar dibindeki dördüncü sıraya oturabilirsin." dedi öğretmen. Sınıftakilerden sonra bir kere de öğretmene karşı eğildim.

"Teşekkür ederim!"

Sağ elimde tuttuğum çantamı sallaya sallaya sırama geçtim. Üzerimde aşırı yoğun bakışlar hissediyordum fakat pek fazla aldırmamaya çalıştım. Dersin İngilizce olduğunu gördükten sonra tüm dikkatimi derse verdim.

Zil çaldığında ben daha ne olduğunu anlayamadan sıramın etrafında bir kalabalık oluşmuştu. Sınıfın çoğu benimle tanışmak için gelmişti. Bu kadar samimi bir ortam beklemediğim için yüzümde istemsizce bir şaşkınlık ifadesi oluşmuştu. Bir anlığına niyetlerinin başka bir şey olduğunu düşünsem de kızlı erkekli grubun içinde bana merakla bakan, parıldayan gözler görüyordum. Bu parıldayan gözlerde daha farklı şeyler olamazdı büyük ihtimalle.

İçlerinde varsa ona bir şey diyemezdim.

"Yunanistan'dan gelmiş olmana rağmen nasıl Japonca konuşabiliyorsun?" diye sorduğunu duydum birinin. Koyu kahve saçlarını salık bırakmış, minyon tipli bir kızdı soruyu soran. "Annem Japon. Japoncayı ondan öğrendim." diye cevap verdim. Bu, onların daha da dikkatini çekmişti. Elimden geldiği kadar herkesle konuşup isimlerini öğrenmeye çalıştım. Erkekler o kadar cana yakındı ki bir an için ağlayasım gelmedi desem yalan olurdu. Yüzlerindeki o masum ifade, benim arkadaşlarım aklıma geldiğinde çok dikkat çekici bir hal alıyordu.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin