12 Δ Lena

1.2K 105 70
                                    

O an hiçbir şekilde hareket edemedim, düşünemedim, konuşamadım; bitkisel hayata geçmiş gibi öylece Tobio'ya baktım. Söylediğinde ciddi olup olmadığı yüz ifadesinden anlaşılmıyordu. Her zamanki düz ifadesini yüzüne takınmış tüm sakinliğiyle Koç'un cevabını bekliyordu. Aradan geçen saliseler arasında beynim yavaşça çalışmaya başladığında "Ben mi, neden?" diye sordum sesimi ulaştırabileceğim bir ses tonuyla. İçimde herhangi bir kızgınlık olmasa da Tobio'nun neden böyle bir fikir ortaya attığını merak etmiştim.

"Voleybol oynamayı biliyorsun, değil mi?"

Tobio'nun yabanmersinini andıran gözleri bana döndüğünde tereddütle vücudumu dikleştirdim ve elimdeki su şişesini çantanın içine koyarak ayağa kalktım.

"Hayır- şey, evet."

Gözlerimi Tobio'dan kaçırırken bu konudaki çekingenliğim yüzünden kendime lanet okudum. Sahip olduğum özgüven, konu voleybol olunca bir anda uçup gidiyordu. Tobio benden ona top kaldırmasını istediği zamana kadar kendimi böyle sporlardan olabildiğince dışlamıştım. Eski arkadaş ortamımın bunda çok büyük bir etkisi vardı.

Koç, hızlı adımlarla yanıma gelip "Gerçekten biliyor musun?" diye sorduğunda onaylarcasına başımı salladım. Pek fazla ümit etmesem de belki başka bir alternatif bulunur diye "Evet ama..." şeklinde cümlemi devam ettirdim fakat Koç, onu onaylamamdan sonraki kelimelerime kulak asmadan sözümü yarıda kesti.

"Neden daha önce söylemedin?!"

Heyecanla bağırırken kendimi savunmak amacıyla kollarımı göğüs hizamda kaldırdım. Cevap verebilmek için hiçbir bahanem yoktu. İçimdeki endişeyi olabildiğince az dışarı vurmaya çalışarak, öylece omuz silktiğimde Koç, hiç vakit kaybetmeden Hinata'nın yanına gitti ve üzerindeki kırmızı formayı bir çırpıda üzerinden çıkarıp elime tutuşturdu. Ardından ben daha ne olduğunu anlayamadan Nishinoya ve Ryu beni sahanın içine götürdü.

Elimde Hinata'nın formasıyla ön sahada öylece kalakaldım.

Yardım istemek için Takeda-sensei'ye baktım fakat bana yaptığı tek şey gülümseyip sağ elini kaldırıp onay işareti yapmak oldu. Onun da zor durumda olduğu her halinden belli oluyordu. Gözlerim kısa süreliğine Hinata ve Takeda-sensei arasında mekik dokuduğunda aniden içimdeki tüm endişeden kurtulmam gerektiğini hissettim. Bu şekilde davranarak zaten zor durumda olan takımı daha da zor duruma sokuyordum. Ellerindeki tek şans benken onlara bunu yapmaya hakkım yoktu.

Gerçi buna şans denilebileceğinden bile şüpheliydim.

Nishinoya ve Ryu'nun sahadaki yerlerine geçmesinden sonra sırasıyla Asahi, Daichi ve Tobio da yerlerine geçtiler. Karşı takımın molası daha bitmemişti bu yüzden hala biraz zamanımız vardı. Heyecanlanmamak adına derin nefesler alıp verirken Nishinoya, olduğu yerden birkaç adım ilerleyip bana yaklaştı. Konum olarak benim tam çaprazımda duruyordu.

"Voleybol oynamadığını söylemiştin!"

Söyledikleri tıpkı 'Bana yalan söyledin!' tarzında anlaşılsa da ses tonundan tam tersi bir şey kastettiği belli oluyordu. Aldığım nefesi bir çırpıda geri verirken "Voleybol oynamıyorum dedim, oynayamıyorum demedim." dedim imalı bir şekilde. Kaşlarım bu imayla havalanırken Nishinoya'nın dudaklarından ufak bir kıkırtı döküldü.

"Diğer takımın koçunun benden haberi var mı?"

İki saniyeliğine Ukai Koç'a bakıp başımı Nishinoya'ya geri çevirdiğimde Nishinoya elini 'boş ver' dercesine salladı.

"Koç halleder bir şekilde."

Omuz silkip "Öyle diyorsan." dedim kısık bir tonda.

Nishinoya'nın sağ tarafında Tobio'yu gördüğümde, Nishinoya'yı olduğu yerde bıraktım ve yerimden fazla ayrılmamaya çalışarak Tobio'nun yanına gittim. Tobio'nun söylediği şey hakkındaki merak duygusu hala beynimi kurcalıyordu. Bunu ona şimdi sorabilirsem, maçın geri kalanında zihnim rahat olurdu.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCDove le storie prendono vita. Scoprilo ora