18 Δ Rica

1K 99 28
                                    

Dışarıda, Japonya'da pek görülmeyen bir sıcaklık hüküm sürüyordu. Güneş'in tam tepede olduğu öğle saatleri, bugün için evden çıkılmayacak raddedeydi. Öyle ki, sokaklarda kimsecikler yoktu; olanlar da kafalarının üzerinde şemsiyeyi eksik etmemişlerdi. Bu sıcaktan uzak durmak isteyenlerin aksine ben; antrenmandan sonra koşuya çıkan Karasuno takımının peşine takılmış, onlarla birlikte öğleden sonra sporumu yapıyordum. Koşmayı her ne kadar sevmesem de kaldığımız yerde yapacak bir şey olmadığından bu aktiviteye kendimi dahil etmek durumunda kalmıştım. Uzun zamandır spor yapmamak bedenimi iyice hantallaştırmıştı. Voleybol oynarken aynı zamanda da kendimi koşu yapmaya alıştırarak dayanıklılığımı güçlendirmeyi umuyordum. 

Benim hemen yanımda Suga, Daichi ve Asahi vardı. Üçü beraber tempolarını bozmadan düzgünce koşarlarken birbirleriyle olabildiğince az konuşarak enerjilerinin boşa gitmesini engelliyorlardı. Biraz önümüzde, üçlünün aksine enerjilerini başka şeylere harcayarak -bağırmak gibi- koşan Hinata ve Tobio ikilisi boy gösteriyordu. Anlaşıldığı kadarıyla, yine aralarında bir rekabetin içindeydiler. Koştukları sırada saniyeliğine de olsa Tobio öne geçiyor, Tobio'nun kendisini geçtiğini gören Hinata hızını arttırarak Tobio'yu arkasında bırakıyordu. Daichi, Hinata için özellikle "Hinata, gereksiz yere bağırma. Enerjini tüketiyorsun." dediyse de bu ne Hinata'yı ne de Tobio'yu durdurmuştu. Aralarındaki rekabet, Hinata'nın durumu fazla ciddiye alıp bağırarak son hızda koşmasıyla ve göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolmasıyla son bulmuştu. 

Hinata'nın yok oluşuyla hepimiz koşuş hızımızı yavaşlatırken Suga "Yaptı yine yapacağını." diye mırıldandı sakin bir sesle. Diğerlerine göre hızını biraz daha düşürüp sonunda durduğunda, onun durduğunu fark edip koşmayı kesen üçlüye bakıp "Siz önden gidin. Ben Hinata'yı bulurum." dedi. Yorgunluğumu fırsat bilerek "Ben Suga-san ile kalacağım." diye ekledim Suga'nın cümlesinin sonuna. Ciğerlerim patlamak üzereydi. Biraz molaya ihtiyacım vardı.

Daichi ile Asahi, senkronize olmuşlar gibi aynı anda "Tamam." dediler. Tobio, kafasını sallamakla yetindi.

Daichi, Asahi ve Tobio önden gittiklerinde Suga ile ben çevrede Hinata'yı aramaya başladık. Bulunduğumuz yer fazla insanın olmadığı, dağlık denilebilecek bir bölgeydi. İleri kısımlara geldikçe, koşuya başladığımız yere oranla insan sayısında bir azalma oluyordu. Hinata'yı gören olup olmadığını sorabileceğimiz birileri olsaydı, turuncu saçlı voleybol oyuncusunu bulmamız daha kolay olabilirdi. Olmadığından, kendi başımıza aramak zorunda kalmıştık.

 Suga, üzerinde durduğumuz yolun sol tarafına geçip bir altımızdaki sokağın olduğu tarafa döndü ve ellerini ağzının yanına yaklaştırıp "Hinata!" diye bağırdı. Sesi boşlukta yankılanırken, kulaklarımı kabartıp Hinata'dan bir karşılık gelecek mi diye bekledim. Hiçbir cevap yoktu. 

"Bu böyle olmayacak." dedim iç çekip ellerimi belime koyarak. Buradaki tüm sokakları aramak neredeyse bir saat sürerdi. Suga'nın sesine de bir karşılık gelmeyince, o ihtimali de elememiz bir sorun teşkil etmezdi. Keşke cep telefonunu yanında taşısaydın, Hinata. Bizi de bu kadar uğraştırmamış olurdun.

Yolun kenarında tüm görkemiyle büyümüş bir meşe ağacını gördüğümde aklıma farklı bir fikir geldi. Ne kaybederdim ki? Zaten sürekli yaptığım bir şeydi. Suga'ya dönüp "Suga-san! Aklıma bir fikir geldi!" diye bağırdığımda Suga olduğu yerde durup başını bana çevirdi. Ona meşe ağacını gösterip sinsice sırıttığımda Suga'nın gözleri dehşetle aralandı.

"Lena, bu çok tehlikeli!"

Elimi 'bir şey olmaz' dercesine sallayıp yüzümdeki sırıtışı normal bir gülümsemeye döndürdüm.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCWhere stories live. Discover now