3 Δ Teras

1.8K 149 34
                                    

İçtiğim soğuk kahve etkisini göstermiş olmasına rağmen dersler hala kendi sıkıcılığını koruyordu. İlk derslerde biraz da olsa derse odaklanabilmişken öğle arası yaklaşmaya başladıkça derslere olan ilgim azalmıştı. Öğretmene göre dersi dinliyormuşum gibi gözüktüğümü hissetsem de aslında öğretmenin söylediği şeyler bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu. Zihnimde cirit atan düşünceler, beni derslerden şeytanın insanları kötülüğe sürüklemesi gibi sürüklüyordu.

Bu, kendimi bildim bileli böyle olmasına rağmen Yunanistan'dayken bana pek bir dezavantajı olmuyordu. Burda ise hala sımav sistemini tam olarak bilmediğim için resmen kendi kendimi ateşe atıyorum gibi bir şeydi. Bundan kurtulmam lazımdı, biliyordum fakat kendimi odaklanmak için zorladığım halde çabalarım bir sonuç vermiyordu. Önünde sonunda yine dersten kopuyordum, yine dersten kopuyordum. Alışmıştım artık böyle olmasına. Yapacak bir şey yoktu.

Teneffüs zili çaldığında dalmış olduğum düşüncelerden çıktım ve başımı, yaslandığım elimden kaldırıp saate baktım. Öğle arasına girmiştik.

Nishinoya beni öğle arasında terasa çağırdığından beri öğle arası zilinin çalmasını bekliyordum. Yapacak işlerim var deyip derslere girmemişti fakat yine de bana zaman ayırma inceliğini göstermişti. O kadar sevinmiştim ki, dışarıya salak salak gülücükler saçtığıma yemin edebilirdim. Hemen onun yanına gidip daha fazla şey hakkında konuşmak istiyordum. Biraz daha sınıf ortamı çekersem 'yeter artıııkk' diye bağıracaktım.

Telefonumu yanıma aldım ve orta hızda koşarak teras katına çıktım. Koridordakiler bana tuhaf tuhaf baksa da hiçbirini ciddiye almamıştım. Teneffüsü ne kadar idareli kullanırsak o kadar iyi olurdu bizim için. Teras kapısını açıp içeri girdiğimde Nishinoya'yı terastaki banklardan birinde otururken gördüm. Üzerine, okulun erkekler için olan siyah ceketini giymişti.

Beni görünce el sallayarak "Lena!" diye bağırdı. Karşılık olarak el sallamakla yetindim ve derin nefeslerim eşliğinde Nishinoya'nın yanına yürümeye başladım. Yürürken aynı zamanda ağzım açık bir şekilde terası inceliyordum. Terasta öğrenciler için banklar vardı ve terasın etrafı tel örgülerle çevrilmişti. Biraz daha kuytu köşelerde havalandırmayı andıran kocaman, küp şeklinde demir şeyler vardı. Orası beni pek ilgilendirmediği için o kısma pek dikkat etmemeyi tercih ettim.

Parmaklıkların oraya giderken "Burası çok güzeeel!" diye bağırdım Nishinoya'ya. Hayatında ilk defa terasa çıkmış insanlar gibi göründüğümü bilsem de Nishinoya'nın bunu yargılayacağını düşünmediğim için duygularımı olduğu gibi ortaya koymaya devam etmiştim. Başından beri istediğim de buydu, değil mi?

Parmaklıklardan bakıldığında, Miyagi'nin tepeden manzarası gözler önüne seriliyordu. Manzaraya karşılık yemek yemek, dedikodu yapmak ya da müzik dinlemek hoş hisler olmalıydı. Japon insanları, bu deneyimleri küçüklüklerinden beri yaşamışlardı. Bana ise lise ikinci sınıfta nasip olmuştu. Kızgın mıydım? Evet ama aynı zamanda şükrediyordum da. Birçok nedenden dolayı bu imkanlara sahip olamayan insanlar da vardı. Ben de neredeyse bu insanlardan biri oluyormuşum.

"Daha önce hiç teras katına çıkmadın mı?" diye sordu Nishinoya yanıma gelip. İkimiz birlikte gözlerimizi Miyagi manzarasına odaklamıştık. Başımı olumsuz anlamda sallayıp boğazımdan 'hayır' anlamına gelen bir ses çıkardım.

"Okulu daha tam olarak gezemedim bile. İlk gün kayboldum mesela. Çıkışa gideyim derken bir baktım; voleybolcuların olduğu spor salonunun ordayım."

Söylediklerim üzerine sesli bir gülüş koyverdim. Resmen her şekilde kendimi belli ediyordum. Bu okulda kaybolan ilk insan da benimdir herhalde. Bunun için bana plaket vermeleri gerekiyordu.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCDonde viven las historias. Descúbrelo ahora