10 Δ Maç

1.4K 110 82
                                    

Yaptığım imayı yakalamış olacak ki, şaşkın bakışları oyunbaz bir hale büründü ve gözlerini kısarak dudaklarından belli belirsiz bir kıkırtı bıraktı. Elimi omzundan çekip ona bakmaya devam ederken, kıkırtısı karşısında kaldırdığım kaşlarımı normale döndürdüm ve bir adım geri çekilerek aramızdaki mesafeyi açtım. Alaycı tavrım hala içimdeki konumunu koruyordu.

"Lafını hiç esirgemiyorsun, ha?"

Ellerimi arkamda birleştirip küçük çocuklar gibi sallanarak sırıttım.

"Tabi ki."

Aramızda kısa süreli bir bakışma baş gösterdi. Bu bakışma, pek fazla bir anlam ifade etmese de dudaklarımızdaki çarpık gülümseme, ikimizin de bundan zevk aldığını gösteriyordu. Gözlerimiz arasında mekik dokuyan oyuncu ifade, onun rekabet duygusuyla harmanlanınca beni neredeyse çileden çıkaracak bir haz ortaya koymuştu. İçten içe alev alev yandığımı hissedebiliyordum.

Maçta oynayan ben olmasam bile o kanı kaynamışlık hissini benimsemeye başlıyordum.

Bakışmamızı bölen, salon kapısından giren bir başka kişi olmuştu. Kısa, hafif dağınık ve koyu renkli saçları olan biri bize doğru gelip yanımızdan geçerken kafasını bizim olduğumuz tarafa çevirdi.

"Oikawa! Karasuno'nun menajerini rahatsız etme."

Keskin bakışları, karşımdaki takım üyesine odaklanmıştı. Oikawa ise o keskin bakışları hiç umursamıyor gibi görünüyordu.

"Hai.~"

Sol taraftan düdük sesi geldiğinde üçümüz de başımızı o yöne doğru çevirdik. Hazırlıklar tamamlanmıştı ve maç neredeyse başlamak üzereydi.

Oikawa, sağ cebinden çıkardığı elini veda amaçlı kaldırırken kibarlıkla gülümseyerek "Gomen. Gitmem lazım." diye mırıldandı. Başımı onaylarcasına sallayıp "Ah, tamam." diye karşılık verirken kendi takımının toplandığı yere yöneldi ve ardından gülümseyerek el salladı.

"Görüşürüz, Bijin*-chan!"

Sözlü bir karşılık vermeden ben de ona el salladım.

Biraz önce onu azarlayan kişi de aynı yöne doğru ilerledi. İkisi birlikte takım koçlarının yanına gittiğinde, diğer kulüp üyelerinde yeşil renkte formalar aldılar ve bir çırpıda onları üzerlerine geçirdiler.

Karasuno'dakiler de aynı tarzda kırmızı forma giymişlerdi.

Takımlar artık maç için hizaya dizilirken, olduğum yerde oyalanmayı bıraktım ve yine aynı tempoda koşarak Kiyoko'nun yanına gittim. O, Ukai Koç ve Sensei saha çizgisinin kenarındaki bankın orada duruyorlardı. Ben, maçı nerede izleyeceğimi bilmediğimden yavaşça Kiyoko'ya doğru yaklaştım ve "Maçı burada izlesem sorun olur mu? diye sordum. Tribüne de çıkabilirdim fakat orası, birkaç Aoba Johsai öğrencisi tarafından işgal edilmişti.

Öğrencilerin çoğu kızdı ve neredeyse hepsi "Oikawa-san!" diye bağırıyorlardı.

"Olmaz. Bankta yanıma oturabilirsin." dedi Kiyoko bana bakarak. Elindeki not defterini kapatıp arkamızdaki banka oturduğunda ben de onun yanına oturdum ve başımı sahaya doğru çevirdim.

Oyuncular çoktan sahadaki yerlerini almışlardı.

Tobio, arka sahanın en sağ köşesindeydi. Onun yanında Nishinoya vardı, Nishinoya'nın yanında da Asahi duruyordu.

Bir önceki gün maça hazırlıklı gelmek adına voleybol hakkında biraz araştırma yapmıştım bu yüzden dizilişler hakkında ufak tefek bilgiler edinmiştim. Aynı pozisyonda oynayan kişiler birbirlerinin çaprazında duruyorlardı. Tobio ile Daichi, Ryu ile Asahi, Hinata ile de Nishinoya çapraz haldeydi. Tsukishima, nedenini bilmediğim bir şekilde bizim yanımızda bekliyordu.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCKde žijí příběhy. Začni objevovat