4 Δ Kulüp

1.7K 135 62
                                    

Salona girmeden önce derin bir nefes aldım ve destek amaçlı Nishinoya'ya baktım. Tuttuğu bileğimi bırakıp ceketini çıkarmıştı ve büyük bir gülümsemeyle bana bakıyordu. İşte bu benim giriş onayım diye geçirdim içimden. Bu saatten sonra ipler artık benden Nishinoya'ya geçmişti.

Salondan birkaç bağırma sesi duydum ve Nishinoya'ya sabitlediğim bakışlarımı salon kapısına yönelttim. Geçen gün de salonda bağrışma sesi vardı, bugün de vardı. Bağırmadan voleybol oynayamıyor musunuz siz?

İkimiz de salon kapısının önüne yürüdük. İçeri girmek için adımımı attığım sırada Nishinoya "Ah, ayakkabılarını çıkarman lazım." dedi ve eliyle ayakkabılarımı işaret etti. Bilgisizliğimin getirdiği utançla "Aa, ıhm, p-pardon." gibi bir şeyler geveledim ve saniyeler içerisinde ayakkabılarımdan kurtuldum. Rezil olmuştum; tamamen rezil olmuştum. Nishinoya söyleyene kadar sağ tarafımdaki ayakkabı dolabını bile fark edememiştim! Dikkatsizliğim, en mükemmel şekliyle kendini gösteriyordu ve beni yerin dibine sokmaya devam ediyordu. Böyle devam et, dikkatsizlik!

Nishinoya çoktan salonun içine girmişti. Ben de onun peşinden salona girip onun yanına gittim. Bakışları, voleybol sahasının sağ tarafında bir şeye kilitlenmişti. Onun bakışlarının kilitlendiği yere baktım. Kulüpten olduğunu düşündüğüm biri, sahanın en uç çizgisine geçmiş; servis atmaya hazırlanıyordu. Etrafımdaki her şeyi soyutlayarak, sadece onun servis atışma şeklini izlemeye odaklandım.

Topu sağ eliyle yukarı attı, ardından birkaç adım ileri koştu ve zıplayarak topa vurdu. Top, benim göremeyeceğim kadar hızlı bir şekilde filenin diğer tarafında doğru ilerliyordu fakat yanımda küçük bir rüzgar dalgası hissettiğimde, olaylar sanki bir saniyeliğine ağır çekime girip sonra tekrar eski haline dönmüştü.

Ben daha topun elden çıktığı an ile fileyi geçtiği anda takılı kalmışken Nishinoya elinde tuttuğu ceketini atarak the Flash'ın hızına rakip olabilecek bir hızda, gelen topun karşısına geçti ve mükemmel bir şekilde topu karşıladı. Her şey o kadar aniden gerçekleşmişti ki, birkaç göz kırpmanın ardından olayın asıl etkisinin farkına varmış, şaşkınlıkla gözlerimi büyütüp ağzımı aralamıştım.

O an aklıma gelen ilk şey; böyle bir liberoya sahip olan takımın kaybetme olasılığı milyonda bir olduğuydu. Top ne kadar yere düşme tehlikesi geçirirse geçirsin, Nishinoya hepsini karşılayabilecek seviyedeydi. Voleybol hakkında pek bir bilgim olmasa bile bu yarım dakika içinde bunların farkına varabilmiştim.

Bakışlarımı Nishinoya'dan çekip servisi atan çocuğa çevirdim. O da aynı benim gibi şaşkınlıkla gözlerini büyütmüş, ağzını hafif aralamış bir şekilde Nishinoya'ya bakıyordu. Hatta o benden daha fazla şaşırmış gibiydi çünkü eminim ki Nishinoya'nın gelip de onun attığı topu karşılamasını beklemiyordu. Sonuçta Nishinoya içeri birden dalmış gibi bir şey olmuştu ve terastaki konuşmalarımızdan çıkardığım kadarıyla daha kulübe yeni gelen öğrencilerle tanışmamıştı. Büyük bir ihtimal, şu an o ikisi birbirlerini ilk defa görüyorlardı.

"Benden daha kısa biri!"

Sağ tarafımdan gelen tanıdık olmayan sesle tekrar Nishinoya'ya döndüm. Nishinoya'nın karşısında yaklaşık onunla aynı boylarda, Nishinoya'ya şok geçirmiş gibi bakan, turuncu saçlı biri vardı. Nishinoya'ya bahsettiğim çocuktu o. Bizden önce de salonda mıydı yoksa ben mi yeni fark etmiştim? Nishinoya yanımda olsaydı ona sorardım fakat şu an birkaç metre ötemde, turuncu saçlının ilgi odağıydı olmakla meşguldu.

Turuncu saçlı, boyu hakkında yorum yapınca; yaklaşık bir saliselik bir 'şaşkınlıkla kalakalma' moduna girdikten sonra aynı hızda sinirli moda geçip "Huh? Hey, az önce ne dedin sen?" diye bağırdı. Bağırırken turuncu saçlının neredeyse içine girmişti ve sol elini göğsünün orda yumruk yaparken sağ eliyle, sol elinin bileğini tutmuştu. Turuncu saçlı, Nishinoya'nın bu ani tepkisiyle korkudan kaskatı kesilip titremeye başladı. Gözlerini kapatıp "Ö-özür dilerim." derken aynı zamanda titremesini durdurmaya çalışıyordu.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin