7 Δ Ders

1.3K 109 35
                                    

Ortamın yavaş yavaş sıcaklaşmasıyla neredeyse uykuya dalmak üzereydim. Derse girmemize daha çok vardı fakat beynim uyumam için bas bas bağırıyordu. Normalde planım bir hafta kadar da olsa kendimi tutmaktı fakat bünyem buna izin vermemişti. Derslerde uyumaya şu andan itibaren başlayacakmışım gibi görünüyordu.

Tam uykunun kollarına teslim olacakken birinin "Lenaaa!" diye bağırdığını duydum ve uyuşuk hareketlerle kafamı kaldırdım. Uyku ve gerçeklik arasında gidip geldiğim için bulanık gören gözlerimle adımı kimin seslendiğini göremiyordum.

Fakat göremesem de sesinden kim olduğunu tanıyabilmiştim.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra Hinata'nın silueti net bir şekilde karşımda belirdi. Yanında Tobio'da vardı ve ikisi de dik dik bana bakıyordu.

"Hinata? Tobio?" diye mırıldandım bir Hinata'ya bir de Tobio'ya bakarak. Gözlerimin bulanıklaşması bir yana sesim de çatallaşmıştı. Gözlerimi ovuşturup uykumu ve bulanık görüşümü gidermeyi amaçlarken aynı zamanda da öksürerek sesimi normale döndürmeye çalıştım. Bunları yaparken ağzımdan büyük bir esnemenin kaçmasına engel olamamıştım.

"Seni görmeye geldik." dedi Hinata sanki normal bir şey söylüyormuş gibi. Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken, yarı-yatar pozisyonumdan doğruldum ve saliselik de olsa "Gerçekten mi?" dermişçesine Hinata'ya baktım. Benimle bu kadar çabuk kaynaşmaları beklediğim bir şey değildi. Japon insanlarına karşı çok önyargılı duygular beslemiştim, yanlış mı yapmıştım acaba? Çünkü burada geçirdiğim süre boyunca önyargılarımı haklı çıkaracak hiçbir şey yapmamışlardı.

Daha doğrusu kulüptekiler yapmamışlardı.

Şaşkınlıkla onlara bakarak yanlış bir algı ortaya çıkaracağımı anladığımda, kafamı hafifçe sallayarak şaşkınlık transından çıktım ve "Otursanıza." diyerek yakınımızdaki sandalyeleri gösterdim. Sınıfta pek fazla kişi olmadığı için çevremizdeki sandalyelerin çoğu boştu.

Hinata sol tarafa, Tobio da sağ tarafa oturunca sağ dirseğimi sıraya koyarak başımı elime yasladım ve abla edasıyla sırıtarak gözlerimi ikisi üzerinde gezdirdim. Madem konuşacaktık, klasik şeylerden başlamak diğerlerinden daha iyi bir başlangıç olurdu.

Sesime meraklı bir tını katarak "Dersleriniz nasıl? Alışabildiniz mi?" diye sordum. Ben daha okula alışamadığım için onların da bir nevi benimle aynı durumda olduklarını düşünmüştüm.

Donuk suratlarla bana bakmaya başladıklarında, kendimi tutamayarak ani bir kahkaha patlattım.

"O kadar mı kötü?"

Surat ifadeleri onları ele verse de yine de sorma gereği duymuştum. Lisenin ilk senesinde derslerin kötü olması gayet doğal bir şeydi. Ben liseye geçtiğim zaman notlarım ortaokul yıllarına göre neredeyse yerlerde sürünüyordu. Onları yükselteceğim diye rahatlığımı bir kenara bırakıp hayvan gibi ders çalışmıştım. Hayvan gibi dediğim de yine ortaokul yıllarıma göre tabi ki. Ortaokulda pek fazla çalışmaya alışkın olmadığım için lise zamanlarında bünyem bir süre bu 'ders çalışma' durumuna ayak uyduramamıştı. Daha şimdi, yeni yeni alışmaya başlamıştım.

Hinata'nın yüz ifadesi kasıldı ve "İngilizce'den hiçbir şey anlamıyorum." diye mırıldandı. Daha sınavlar başlamamış olmasına rağmen İngilizce notunu düşük beklediği yüzünden net bir şekilde okunuyordu. Japonya'da not sistemi nasıldı tam olarak bilmiyordum fakat konu İngilizce olunca, ne olursa olsun üstesinden gelemeyeceğim bir şey yoktu. Hinata şanslıydı ki benim gibi İngilizce'si çok iyi olan bir senpaisi olmuştu.

Bugün benim yanıma gelerek gönlümün kalesini fethetmişlerdi. Bunun karşılığı olarak ben de onlara derslerde yardım edecektim.

"Üzülmeyin. Derslerde ben size elimden geldiği kadar yardım ederim."

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin