24 Δ Hile

866 87 12
                                    

Takıma ya da takım üyelerine karşı hiçbir ön yargı beslemeden maçı izlemek insana gerçekten farklı bir bakış açısı kazandırıyordu. Tribündeki insanların seslerinden çok, Oikawa'nın oynayışına odaklanıyordum. Tepeden izleyince, oynayışının ne denli muhteşem olduğu daha iyi anlaşılıyordu. 

"Büyük Kral çok karizmatik! Bir an önce onunla maç yapmak istiyorum!"

"Aynen! Umarım servislerini bana gönderir. Hepsini!"

"Noya-san da çok karizmatik!"

Hinata ile Nishinoya her zamanki gibi etrafa enerji saçıyorlardı. Nishinoya, Koç onlara gülüp bir şeyler söyledikten sonra saha tarafına geri döndü ve aşağı bakıp parmağıyla sahanın köşesini işaret etti.

"Hey, baksana Shouyou! TV ekibi gelmiş!"

Nishinoya'yı duyunca Hinata da kafasını sahaya uzattı.

"TV?! Süper! Ben de televizyona çıkmak istiyorum!"

Ama Hinata'nın sesi fazla yüksek çıkmış olacaktı ki Hinata'dan sonra aşağıdaki görevlilerden biri bizim bulunduğumuz tarafa döndü.

"Hey, hey. Siz ortaok- ya da belki ilkokulsunuzdur. Her neyse, biraz sessiz olun."

Görevlinin uyarısıyla Hinata ve Nishinoya anında sessizleşip bembeyaz kesilirlerken içimde birden yükselen kahkaha atma isteği dışarı çıktı ve kendimi sesli bir şekilde gülüyorken buldum. Sadece ben değil, oturma kısmında oturan kulüp üyeleri de benim gülüşüme eşlik etmişlerdi. Biraz önceki hava çok kasvetli olsa da bu kısa süreli gülüş onları kendi hallerine getirmişti.

Spor salonundaki maçlar -Karasuno'nun maçı ve önemli diğer maçlar- bittiğinde sürü halinde spor salonundan çıkıp servis aracına doğru yürüdük. Dışarısı sessiz ve sakin olmasına rağmen kafam allak bullaktı, değişik düşünceler zihnimde belirip duruyordu. Düşüncelerin çoğu voleybol maçıyla ilgiliydi, orası şüphe getirmez bir gerçekti fakat bir tanesi vardı ki beni doğrudan büyük bir ikilemin içine sürüklüyordu. Ne kadar kafamdan atmaya çalışırsam çalışayım zihnimin ortasında yeniden beliriveriyordu ve bu da beni bu şeyi yapmaya itiyordu. Sanırım yapacaktım da çünkü ben böyle biriydim.. Hile olup olmaması umurumda değildi, eğer kafama koyduysam o şeyin olmasını sağlardım. Ahlaki değerleri bile beni durduramazdı.

Kendimde iğrendiğim başka bir özelliğim daha.

"Aaa, benim yapmam gereken bir şey vardı; şimdi hatırladım. Siz gidin. Ben sonra kendim gelirim okula." 

"Ne işi?"

Nishinoya ile Ryu'nun meraklı gözlerle bana bakıp aynı anda sordukları soruya doğal hareketlerimi koruyarak cevap verdim.

"Önemli bir şey değil. Ailevi şeyler işte."

Yüzümdeki kasların hiçbiri seğirmesin diye bedenimi en son noktaya kadar kasmıştım.  Öyle ki, kaslarımı serbest bıraktıktan sonraki birkaç saniye yürüyebileceğimden şüpheliydim ama yine de diğer olabilecek seçeneklere kıyasla bu katlanabileceğim bir şeydi. Yapmayı planladığım şeyi öğrenselerdi iyi şeyler olmayabilirdi.

İkili, birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra eş zamanlı olarak onaylar şekilde mırıldandılar. 

"Tamam."

Yalanıma inandıklarını anlamamla rahatlamışçasına bir nefes verdim. İlk adımı atlamıştım, şimdi sırada ikinci adım vardı.

Elimi sallayıp "Görüşürüz." dedim ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.

Δ

Etrafta üniformalı öğrencilerin dolaştığı okul, bir önceki gelişimden bu yana hiçbir değişikliğe uğramamıştı. O zaman hissettiğim 'özel okul' aurası aynı şekilde vücuduma işliyordu. Buraya ait olmadığım bariz belliydi. Sadece üniformadan değil, 'ben' olduğumdan dolayı da bu ait olmama durumu kendini gösteriyordu fakat o kadar yol tepip buraya gelmiştim bir kere. Tatmin olmadan geri dönersem bu, hayatımda yaptığım en aptalca şeylerden biri olurdu.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCWhere stories live. Discover now