17 Δ Uyku

1K 107 47
                                    

Göz kapaklarımı kapattığım anda gelen uyuşukluk hissi tüm bedenimi sarmıştı fakat en az yarım saat boyunca hareketsiz durmama rağmen uyuyamıyordum. Zihnim, dışardan gelen bir etkiyle uyanık tutuluyormuş gibiydi; bedenim uyuyor olsa da zihnim gün gibi ayaktaydı. Buraya geldiğimde bu sorunu aşabilirim diye ummuştum. Belki ortam değişikliği bana iyi gelirdi ya da burayı temizleme görevini üstlendiğimden, yatağa girer girmez uykuya dalardım.

Fakat iki düşüncem de tuzla buz olmuştu. Son bir ay içinde nasılsam, şu an da öyleydim.

Geçmek bilmeyen saatler, ben yatağın içinde dönerken yavaş yavaş etrafımı sarıyordu. Zaman geçirebileceğim bir şeyim yoktu, gecenin bir yarısı olduğundan kimse uyanık değildi ve en önemlisi; uyumazsam sabah fazlasıyla dikkat çekecektim. Yardım amaçlı çağırıldığım bir yerde öğlene kadar uyursam Kiyoko'ya saygısızlık etmiş olurdum. Böyle bir şeyin olup da onunla ve diğerleriyle aramın gereksiz yere açılmasına göz yumamazdım.

Bir şekilde kendimi uyutmam gerekiyordu.

Gözlerimi kısık olacak şekilde aralayıp karanlıkta sadece silüeti görünen çantama baktım. O, seçeneklerim dahilinde bile olmayan bir çözümdü. Amacım zaten o'ndan kurtulmaktı, kendimi fazla zorlamadan ona geri dönmem iradesizliğimin bir simgesi olurdu.

Üzerine çok düşünmeden, başımı hışımla diğer tarafa çevirdim. Kendi kendime uykuya dalmayı denemeye devam etmem en iyisiydi.

Elimden geldiği kadar hareket etmemeye özen göstererek uyku pozisyonunda biraz daha yattım. Ne kadar süre geçtiğinden emin değildim; bir yerden sonra, uykuya dalıp dalmadığımı bile anlayamaz olmuştum. Kendimi zorladığım zaman boyunca uzun bir süre geçmiş gibi hissetsem de saatin tam olarak kaç olduğunu merak ettiğimde göz kapaklarımdaki ağırlığı hiçe sayıp telefonumdan saate baktım.

02.43

Bu kadarı yetmezdi.

Yatağın diğer tarafına dönüp bir de o şekilde uyumayı denedim. Zaman artık boğazıma yapışmıştı; nefes almamı engelliyor, beni yatağın içine çiviliyordu. Bu hisse daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum. İlk defa uykusuzluk çekmeye başladığım zamanlarda leptopum veya telefonumla zaman öldürüyordum çünkü o zamanlar erken kalkmak gibi bir zorunluluğum yoktu. Aslında, şu ankine de bir zorunluluk denmezdi. Ben kendi kafamda bunu zorunlu hale getirmiştim.

Sıkıntıyla oflayıp yattığım yerden kalktım.

Patlayacakmışım gibi hissediyordum.

Bir faydası dokunur diye odadaki pencereleri tamamen açtım. Gecenin soğukluğu, kağıt kesiği misali yüzüme ulaştığında derin bir nefes aldım ve göz kapaklarımı aralayabildiğim kadar araladım. Gözlerim, ben yatağın içindeyken açılmamaya gayret etmiş olsalar da soğuk havayla temasa girince kolayca açılıvermişlerdi. Penceremden gözüken manzarayı sokak lambalarının yardımıyla net bir şekilde görebiliyordum.

Farkında olmadan gece manzarasının ihtişamına daldığımı, koridordan gelen hapşırık sesiyle irkilerek kapıya baktığımda anladım. 

Biri uyanmış olmalıydı.

Ses çıkmasın diye parmak ucunda yürüyerek odamın kapısının önüne geldim. Kapıya yaklaşında kesin olarak emin olmuştum; biri uyanmıştı. Aynı sessizliği korumaya çalışarak kapıyı araladım ve uyananın kim olduğunu görmek için koridora baktım. Görünürde kimse yoktu, sadece belli belirsiz duyduğum ayak sesleri vardı.

Kapıyı arkamdan kapatıp karanlık koridorda yürümeye başladım. İşitme cihazımı takmadığımdan, sesin tam olarak nereden geldiğini algılayamıyordum fakat erkeklerin kaldıkları odayı bildiğimden bunu pek sorun etmiyordum. Erkeklerin odasının olduğu yere doğru yürürsem büyük ihtimalle seslerin kimden geldiğini bulurdum.

Erratic Simian Δ Oikawa Tooru x OCWhere stories live. Discover now