Bölüm 15: "Yetim Dolu Bir Matem."

17K 1K 821
                                    

Multimedya;

Evanescence - My Immortal.

Yorumlarınız benim için çok çok özel, o yüzden lütfen düşüncelerinizden beni mahrum bırakmayın dağ çiçekleri. İyi Okumalar ♥

Bölüm 15; "Yetim Dolu Bir Matem

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 15; "Yetim Dolu Bir Matem."

Bir Mayıs gecesi, ruhum semada çığlık çığlığa ağlarken, bir hikâyenin sayfalarını araladım.

Sonra bir gün, yelkovan akrebi kovalarken, annesi olmayan kocaman bir çocuk tanıdım.

O Koca çocuğun, ayağının altında ki tabure kaymıştı, lâkin henüz vakit intihar değildi.

Kanıksanmış çürük ruhu, çöplüğünden topladığı ve şeytandan çaldığı maskeleri ile varolmuştu. Lakin henüz vakit intihar değildi.

Avazı çıktığı kadar çığlık atmak istiyor, bileklerini kesip, kanı zemini kutsasın istiyordu. Bedeninden kıyamet koparırcasına yükselen acılar onu öldürüyor, lâkin henüz vakit intihar değil.

O boğuluyor, bedeni yüzme bilse de, ruhu yüzme bilmeyen bir çocuk gibi ölüyor. Henüz değil. Henüz vakit, gidişler için uygun değildi.

İşte bu yüzden, onun sığınakları, benim ruhuma verilmiş en kutsal mabetti.

Düşmüştüm.

Onun mabetlerine.

Bu mabetler yetimlerindi. Aksi takdirde o, şuan kollarımda olamazdı.

Dakikalardır, belki de saatlerdir, yerde oturmuş, üşüyen bedenini ısıtmaya çalışıyordum. Pencereyi kapatmama veya kazağını giydirmeme izin vermemişti. Sadece soğuk zeminde iki büklüm olarak bacakları arasına ellerini sığıştırmış, başını dizlerime yaslayarak sessizce uzanmıştı. Sürekli bir şeyler anlatıyor, kısık çıkan sesinden bir şey anlamıyordum. Bu yüzden sessiz kaldım, belki atmak istediği çığlıkların fısıltıları duyulur istedim.

Bir viski şişesini içmişti, ikinci yarımdı ve bundan dolayı şuan uyuyordu. Hala sarhoştu. Burnumu çekerek elimin tersiyle gözlerimi sildim. O uyurken, ağlamıştım. Öyle çok acıyordu ki canı, yemin olsun ki ona daha sıkı sarılıp yalnız olmadığını söylemek istedim.

Ama söylemedim. Çünkü yalnızdı.

Onu en iyi ben anlıyordum, yalnızlık ne paylaşılır, nede yaşamayan tarafından anlaşılırdı. Yalnızlık, yaşamamışlara huzurdur. Biz yaşayanlara sadece bir ızdırap.

Uyuşan dizlerimi, uyanmamasına dikkat ederek hafifçe kıpırdattım ve kazağın üzerinden ona dolanmış kolumu hafifçe tenine kaydırdım. Sıcaklığı yüksekti. Ateşi mi vardı? Vücudu hafif hafif ürperiyordu da. Gür saçları arasında olan ellerimi oradan çekerek yumuşak bir dokunuşla alnına değdirdim.

ÖLÜMÜN DÜŞLER SAHNESİWhere stories live. Discover now