7. Bölüm

1.1K 25 1
                                    

  Keşfi Bey filhakika bahçeye dahil ve kalabalığın içinde kayboldu. Bihruz Bey de fesini, boyunbağısını düzelttikten, potinlerinin tozunu arabacısına aldırdıktan sonra mevkiinde rahatça yerleşti. Landonun vüruduna muntazır oldu [gelmesini beklemeye başladı]. 

 Aradan iki dakika geçmeksizin lando bahçenin öbür köşesinden zuhur etti [göründü]. Zavallı Bihruz Bey o güne gelinceye kadar öyle bir yürek çarpıntısına uğramamış idi. Başındaki kan kalbine doğru hücum ederek çehresi mavi bir renk peyda etti. Kendi kendine "Diyabl! Par hazar sörej amurö?" gibi alafranga söylenmeye başladı.Oturduğu yerde bazı pozlardan sonra landoya gözlerini dikti. Lando kemal-i azametiyle [görkemli ve gösterişli hâliyle] Bihruz Beyin bulunduğu noktaya geliyorsa da içindekilerde kat'iyen bir hareket görülmüyordu. Bihruz Bey arabasını biraz geri almak bahanesiyle hayvanlarını hareket ettirdi. Bundan maksadı landonun içindekilere"Ben buradayım!" demekti. Bu hareketin de hükmü olamadı. Lando geldiği gibi geçti gitti.

  "Ne bayağı kadın!.. Yazık ekipaja! O da bir şey değil a. Zati modası geçmiş!.. Hayvanlar dersen kaç paralık şeyler?.. Öyle ordiner insanlar kendileri gibi insanlara meyleder. Se tunatürel, lâkin domaj! Vuala ün bote mal plase! Si se tün bote par egzampl!" 

  Bihruz Beyin böyle sözler söylemeye kalkışması arabadan evvelki iltifata mazhar olamadığı için bir teselli-i mahrumane kabilinden [elde edememenin tesellisi türünden] olarak, yoksa hakikat-i hâlde[gerçekte] o zamana kadar bir kerecik olsun tadını tatmadığı bir meraret-i hasetle [kıskançlık acısıyla] birdenbire telh-mezak olmuş[keyfi kaçmış] ve bu hasedin netayic-i tabiiyesinden [kıskançlığın doğal sonuçlarından] olmak üzere bir tehevvür-i nagehanîye [anî bir kızgınlığa] tutulmuş, gözleri kararmış, efkârı [düşünceleri] bulanmış idi. Binaenaleyh kendisine bir dakika evvel bir âlem-i sûr u sürur [neşeve eğlence âlemi] gibi manzur olan [görünen] o cemiyetgâh-ıtenezzühü [gezinti yerini] gözleri bî-huzur [huzursuz] eden bir kargaşalıktan ibaret görmeye ve bahçeden doğru gelen mızıka sadalarını kulakları tırmalayan bir aheng-i cehennemî [cehennem gürültüsü] gibi duymaya başladı.

  Fakat ne yapsın?.. Arabanın arkasından gitmek bir tenezzül, orada durmak haric-ez-tahammül [tahammül edilemez]. Bütün bütün savuşup gitmek varsa da o da teessüre haml olunacağı [etkilenip üzüldüğüne yorulacağı] için kendince bir nevi zül [küçüklük]. Bîçare Bihruz Bey zihninde hiçbir şeye karar veremediği için olduğu yerde durur düşünürdü. 

 Fransızca hocasıyla beraber okuduğu bazı romanlarda kendisinin duçar olduğu [düştüğü] mevki-i müşküle [güç duruma] benzer bazı vukuat [olaylar] geçmiş idi. Bir aralık hatırına onlar geldi. Onları düşündükçe yavaş yavaş kanındaki hiddet soğumaya başladı. Çünkü böyle ahvalde [durumlarda] kadınlara karşı endiferans göstermekten başka müessir ve müfid [etkili ve faydalı] bir tedbir olamayacağı kaide-i tecrübiyesini [denenmiş yöntemini] o romanların kendisine bahşettiği fevaid cümlesinden [kazandırdığı faydalardan] olmak üzere tahattur ederek [hatırlayarak] olduğu gibi orada kalmaya ve lando tekrar gelip geçtiği vakit kendisi de vazifesizce [ilgilenmiyormuş gibi]başka bir tarafa bakmaya karar verdi. Bu defa landoyu müsterihane[rahat bir şekilde] bekledi.

  Lando dördüncü defa olmak üzere yine öbür taraftan zuhur etti[göründü]. Fakat bu defa doğruca bahçenin kapısı hizasına geldi durdu. Hanımların emir ve işaretleri üzerine arabacı derhal aşağıya atladı,arabanın kapısını açtı. Zihninde tamamıyla vazifesiz [ilgisiz]görünmeye karar veren Bihruz Beyin gözleri evvelkinden daha ziyadea çılmış, ileriden bu hâle nazar ediyordu [bakıyordu]. Arabanın kapısı açılır açılmaz birbirini müteakip [izleyerek] iki hanım indiler. Bunlardan birincisi o bildiğimiz sarışın hanım, diğeri de refakatindeki hanım idi. 

 Hanımlar arabadan indikten sonra arabacı aldığı bir emir üzerine landoyu öbür tarafa doğru yürüttü. Sarışın hanım –kendisi gibi dil-şikârlıkta [gönül avlamakta] ustalık ihraz etmiş [kazanmış] nazeninlerin[cilveli güzellerin] mahsusat-ı işve-füruşanesinden [kendilerine has cilvelerinden] olmak üzere– yanındaki hanıma bir şey söylemiş de ona gülüyor gibi gülümseyerek Bihruz Beye imale-i nigâhı müteakip [göz süzdükten sonra] ağır ağır yürüdü. Refikasıyla [hanım arkadaşıyla]birlikte bahçeye dahil oldu.

  Bunlar landolarını bahçenin hizasında durdurur durdurmaz Bihruz Bey kendi kendine: "Keşfi'nin randevusu anlaşıldı. Hay şıllık hay! Sene kün grizet! Ya berikinin o ağızları ne idi? Lâkin bu kim? Belli ki bir kokot! Böyle bir bayağı kokotla Keşfi gibi bir bayağı kurörün muamelelerini görmek de hoştur ya!.. Ben de bahçeye girer, bir tarafta bunları seyrederim. Ne ehemmiyeti var ki. Ah o zevzeğe niçin yüz verdim de arabama çağırdım, yanıma oturttum!.. Lâkin şunun kim olduğunu öğrenmeliyim. Laparans e trompöz derler, ne kadar doğru bir söz" yollu birtakım sözler söyleyerek bahçeye girmeye zaten karar vermiş iken sarışın hanımın o suretle bakışından yine kendisi için hükümlü ve ümit-bahş [ümitli] bir mana çıkardığı cihetle kadıncağız hakkındaki sözlerini muvakkaten [geçici olarak] geri alarak hemen arabasından fırladı, bahçeye girdi. Önü sıra lâkırdı ederek gayet betaetle[yavaş] yürümekte olan iki hanımı takibe başladı.   

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin