48. Bölüm

237 10 0
                                    

Çaker Bey, Talip Bey, Sahban Bey, Malik Efendi Bihruz Beyin konak komşularından ve teklifsiz görüştüğü gençlerdendir. Bunlar kışları ekser [çoğu] akşam Bihruz Beyin konağında toplanırlar, konuşurlar, kâğıt oynarlar, beşlere altılara kadar bir hoşça vakit geçirirler, fakat yaz gelince Bihruz Bey Küçük Çamlıca'ya naklettiği gibi, diğerlerinden yalnız Malik Efendi kalarak Çaker Bey Beykoz'a, Talip Bey Emirgân'a, Sahban Bey de Sarıyer'e sayfiyelere [yazlıklara] giderler. O cihetle [sebeple] beş altı ay kadar birbirlerini ya hiç görmezler veyahut nadiren sokakta, vapurda filânda görebilirlerdi. Bu sene Eylül ile beraber Ramazan-ı şerifin hulûlü [gelmesi] sayfiyecileri sonbaharın mürurundan [geçmesinden] evvelce şitaiyelerine avdete [kışlık evlerine dönmeye] teşvik ettiğinden Bihruz Bey Küçük Çamlıca'yı terk ile konağına geldiği gibi, isimlerini söylediğimiz beyler de sayfiyelerinden şitaiyelerine gelmişler ve birbirlerinin vürudundan [gelişinden] çarçabuk haber almışlar idi. Binaenaleyh konağa naklinin üçüncü akşamı komşu beylerden ikisi, ertesi akşam diğer ikisi Bihruz Beyi ziyarete gelmiş, üç gün sonra bir akşam bu beylerin dördü birden konakta birleşmiş idi. O akşam saat dört buçuğa kadar oturuldu. Komşu beylerin hepsi de kemal-i şevk ve şetaretle [büyük bir neşe ve sevinçle] söyler, yanız Bihruz Bey çokluk söze karışmayarak söylenilenleri dinlemekle iktifa ederdi. Yaz âlemine, kayık sandal eğlencelerine, kır safasına vesaireye dair olan musahabetin germiyetine [sohbetin sıcaklığına] noksan gelince genç beyler otuzbir oynamak istediler. Oyun masası ortaya geldi. Beyler masanın başına üşüştüler, kâğıtlar hazırlandı. Fakat Bihruz Bey, Malik Efendi ile dışarıdan dışarıya ortak olmak yani onun sermayesine müsavi [eşit] miktarda bir meblağ da kendisi ilâve etmek üzere oyundan hariç kalmasını –baş ağrısı bahanesiyle– beylerden rica ettiğinden bunlar oyun ile meşgul oldukları kadar Bihruz Bey de kâh bir köşede sigara içerek sakince oturur ve kâh dö Lamartin'in La şüt dün anjını karıştırır idi. Bir aralık beyefendi salondan gaybubet edince [kaybolunca] oyuncuların muhaveratı [konuşmaları] aşağıki şekli iktisab etti [aldı]:

— Bihruz Beye dikkat ediyor musunuz? Hiç eski neşesi kalmamış. Siz kâğıt çektiniz mi idi?

— Evet!.. Evet!.. Geçen akşam benim nazar-ı dikkatime çarptı. Bilmem ne var. Pek çok düşünüyor.

— Yalnız düşünüyor değil, mükedder de görünüyor. Siz dav mı dediniz? Kaç kuruş?

— Ben öyle mükedderlik [kederlilik] filân anlamadım.

— Dedi ya, rahatsız imiş, başı ağrıyormuş. Bu da yattı.

— Öyle ise biz de bir taraftan rahatsız etmesek. Bir an evvel gitsek.

— Şu parti bitsin de sonra düşünürüz... Siz yandınız. Siz yatıyorsunuz öyle mi?

— Bana kalsa Bihruz Beyin hiçbir şeyi yok. Oyunda bulunmak istemedi, baş ağrısını bahane etti.

— Oyun mu oynayacağız yoksa... Geliyor, geliyor, susunuz.

— Bihruz Bey! Sizin sans Malik Efendiye fena yaradı. Hepimizin paralarımızı çekiyor.

— Gerçek mi Malik Efendi?

— İşte bakınız dört liralık sermayeden şu dört buçuk mecidiye ile şurada birkaç kuruş da bakır para kaldı.

— Zarar yok devam ediniz, lâzım gelirse ikişer lira daha koyarız.

— O benim işim değil. Ey, beyefendi! Talip Bey size söylüyorum: Biz hiç otuzbir yapamayacak mıyız?

— Siz de yapın. Kâğıtlar meydanda. Benim gibi on beşe iptida [önce] bir dokuzlu sonra da bir altılı çekersiniz, paraları alırsınız.

— Bende o talih nerede? Elime on dört, filiz filiko geliyor da yine bir şey yapamıyorum, her defa kaybediyorum. Mösyö Piyer olmalı ki size galebe etsin.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin