43. Bölüm

185 9 0
                                    

Bihruz Bey bu mektubu dört beş defa okudu. Her okuyuşta hayreti artıyordu. Zira beyin beklediği şey Andon'un bir adam çiğnemiş ve o cihetle kendisi hapse ilka olunup araba ile hayvanların da bir tarafta kalmış olması idi. Arabanın Üsküdar'da iken Mösyö Kondoraki'nin Feriköyü'ndeki fabrikasına gitmesine bir sebep tahattur edemeyip bir yolu dahi düşünemediğinden vuku-ı hâlin [olayın] bu suretle olmasına inanmak istemiyordu. Binaenaleyh arabacı Andon'u huzuruna celp ile isticvab ve istintaka [çağırarak sorgulamaya] mecbur oldu.

— Andon!

— Efendim!

— Arabayı ne yaptın?

— Aman pasam affedersi, benim kabahat değil!..

— Söyle ne yaptın? Nereye götürdün?

— Cenabını [Sizi] ki bıraktım dün sabah iskelede, Üsküdar'da.

— Ey sonra?..

— Arabayı geri alırdım. Öteden gelirdi bir araba. Çarsi araba. Acemi herif, manevra bilmez.

— Ey?..

— Çarpti bizim araba. Dingil na böyle çarpilmis bir tarafta.

— Ey sonra?..

— Korktum cenabını. Evvelki sefer ki Kızıltoprak gitti. Marka bozuldu. Nasın ki cenabını bilir.

— Ey çabuk söyle. Kondoraki'yi nerede buldun?

— Na orada iskelede feribot var. Söylediler bana ki Kabatas gider, hem sonra iki saat yine Üsküdar gelir. Gittim fabrika, gittim ki yapsınlar tamir çabuk.

— Ey sonra?..

— Mösyö Kondoraki orada. Araba fabrika girdi. Atlar ahıra götürdü. Haydi zanim! Haydi kuzum!.. Çabuk ben gidecek feribot. Yapmaz, yapmaz.

— Ne yapmaz?

— Tamir yapmaz. Be zanim ben gider, tamir istemez. Yok olmaz, olmaz. Aman zanim, aman kuzum!.. Bırakiniz. Der ben alacak var, yüz elli lira var, olmaz.

— Ey sonra?..

— Ağladim, ağladim ah!.. Olmaz. Araba vermez, atlar birakmaz, aksam olur, ben sasirdi.

— Ey sonra?..

— Gitti komisyon. Komisyon dedi biz karismaz, mahkeme git.

— Acayip, sonra?..

— Mahkeme gitti, dedi arzuhal getir. Arzuhal yok bakmaz.

— Ey peki bu mektubu nerden aldın? Ki ta done sa?

— Kondoraki. Ben gitti fabrika bir keret daha. "Aman zanim! Aman kuzum! Ben köşke nasın gider? Pasafendi ben nasın görür? Ver zanim bana bir mektup!.." Al bu mektup götür. Ben bilirdi ki alacak var? Affedersi, ben kabahat değil.

— Ey! Dün gece niye gelmedin?

— Geç kaldi, aksam oldu, gece oldu, hem korktu cenabını.

— Peki, peki! Haydi git!..

Arabacı Andon'un ifadatı doğru ve ziyade ve noksandan müberra idi [fazlası ve eksiği yoktu]. Bildiğimiz gibi bir gün evvel sabahleyin beyefendiyi Üsküdar iskelesine bıraktıktan sonra arabayı geriye alırken öteden bir koşu gelmekte olan bir çarşı arabasına şiddetle çarptığından arabanın dingilini çarpıttığı gibi bir yanının da boyasını sıyırtmış idi. Beyden korktuğu için bozuğu derhal yaptırmayı düşündü. Fakat Andon iyi bilirdi ki o işi Üsküdar'da yapacak ne boyacı, ne de bir demirci vardı. Meyusane tefekkür ederken [Ümitsizlikle düşünürken] araba vapurunun düdüğü kendisini ikaz etti. Zira geçen sene bir gün yine beyin arabasını tamir ettirmek için araba vapuruyla Kabataş'a geçerek bir iki saatte işini bitirdikten sonra yine o vapurla Kabataş'tan Üsküdar'a geçmiş idi. Bu tecrübeden istifade etmek istedi. Vapuru tahkik etti [araştırdı]. Vapur Kabataş'a geçmek üzere olup üç saat sonra Kabataş'tan Üsküdar'a gelecek idi. Hemen arabayı vapura soktu. Kabataş'a çıkar çıkmaz kemal-i süratle [büyük bir hızla] Feriköyü'ne vardı. Mösyö Kondoraki'nin fabrikasına gitti. İşbaşıyı buldu. Yapılacak şeyleri söyledi ve fakat beyefendiden izin almaksızın kendiliğinden geldiği cihetle işin gizli tutulmasını ve tamir parasını kendi kesesinden vereceğini de işbaşıya anlattı. Her ne olursa olsun kendisine danışmaksızın fabrikaya bir iş yapılmamak üzere Mösyö Kondoraki işbaşıya müekket [kesin] emirler vermiş olduğundan ona danışmaya lüzum görüldü. Gidildi söylendi. Mösyö Kondoraki, Bihruz Beyden dört yüz bu kadar liraya mahsuben evvelce aldığı liralarla hakkını tamamen istifa ettikten sonra bir otuz lira da temettü etmiş [kazanmış] iken buna kanaat etmeyerek yedindeki [elindeki] bir senet mucibince mütebakî matlubu olan [gereğince istediği geriye kalan] yüz elli liraya mukabil dahi beyin arabasını, hayvanlarını ele geçirmek için zihninde çare taharri edip [araştırıp] dururdu. Bunların kendi ayağına kadar geldiğini haber alınca aşırı memnun oldu. Arabanın fabrikaya, hayvanların ahıra çekilmesini ve arabacı Andon'un da savulmasını işbaşıya emretti. İşbaşı da aldığı emri derhal icraya kalkıştı. Zavallı Andon pek çok yalvardı yakardı ise de kâr etmedi. Batakçı Bihruz Beyin çelebiye yüz elli altın borcu olduğundan bu para gelmedikçe arabanın ve hayvanların gidemeyeceğini söylediler. Herif oradan çıktı. Beyoğlu'na geldi. Altıncı daireye girdi. Çavuşlara hâli anlattı. Kondoraki'den şikâyetler etti. Halbuki bu iş, dairenin vazifesinden hariç idi. Mahkemeye müracaat etmesini söylediler. Andon mahkeme-i hukuku da tahkik etti [hukuk mahkemesini de aradı], buldu. Mahkeme dairesinden içeriye girerken ne istediğini, kimi aradığını sordular. Oraya da derdini anlattı. Bir arzuhal lâzım olduğunu söylediler. Akşam olmuş idi. Tekrar gitti, Kondoraki'yi buldu. Beyefendiden korktuğunu söyledi ve kabahat kendinde olmadığına dair bari bir mektup verilmesini rica etti. Bu ricası nasılsa kabul olundu. İstediği mektubu verdiler. Mektup yazılıncaya kadar akşam saat bire gelmiş idi. Andon o geceyi bir hemşerisinin yanında geçirdi ve ertesi sabah Çamlıca'ya köşke geldi.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin