3.BÖLÜM-SAÇ

1.1K 39 0
                                    

Bölüm şarkısı;
Alec Bejamin - Let Me Down Slovly

Tüm hücrelerimin kan kaybettiğine emindim, tüm bedenim titriyordu, hissettiğim acı tarif edilecek gibi değildi. Kıpırdayacak mecalim yoktu, yapabildiğim tek şey ağlamaktı.

Geçmesini dileyerek kapadığım gözlerimi tekrar açtığımda boş bir odada, almak için tüm gücümü sarf ettiğim nefesimin titrekliği yankılanıyordu. Vücudum hissettiğim acıdan olsa gerek, buz gibi terliyordu. Uzandığım soğuk betonun üzerinde, gözyaşlarım ardı ardına süzülüyordu. Kolumu kıpırdatmaya mecalim yoktu, sanırım burası sondu. Yavaş yavaş ölüyordum. Kuruyan dudaklarımı birleştirmekte, yutkunmakta bile zorlanıyordum.

Gıcırtı sesi geldiğinde kapının açıldığını anladım. Canımın acısından kafamı kaldıramıyor, gözlerimin buğusundan bana doğru gelen yalnızca bir çift ayakkabıyı görebiliyordum.

Her attığı adımda çıkan ses, kafamın içinde yankılanıyordu sanki. Yüzümü buruşturdum, dudaklarımın kenarından akan ılık sıvı, ölüme biraz daha yaklaştığımın belirtisiydi. Gözlerimi sımsıkı kapayıp yeniden açtım. Bir an önce bu acının geçmesini diliyordum.

Yanıma eğilen siyah gölge buzlu camın arkasındaymış gibiydi. Gülüşü kulağımı dolduruyordu, meydana çıkan beyaz dişleri ise gözümü.

Saçlarımdan sertçe kaldırıp ona bakmamı sağladı. Yine görebildiğim tek şey buğulu, esmer bir silüet olmuştu.

"Ölüyorsun,"

Biliyorum, çünkü tırnaklarımdan saç diplerime kadar hissediyorum o acıyı. Ağzımdan derin bir nefes aldım, ciğerlerime artık yetmiyordu aldığım nefesler. Biraz suya ve saçlarımın uçlarına kadar temas eden kırmızılığa bakacak olursak eğer, bolca kana ihtiyacım vardı.

"Söylesene, ölüyor olmak..."

Karnımın üzerine açılmış koca yaranın bana acı çektiresi vardı. Durmadan kramplar, ağrılar hissettiriyordu.

"hatta yavaş yavaş ölüyor olmak, nasıl hissettiriyor?"

Saçlarımdaki elini serbest bıraktığında kafam soğuk betona çarptı. Sarsılmamla birlikte daha da fazla acıdı canım, inilti kaçtı dudaklarımdan. Ben ne kadar acıyla inlediysem o, o kadar zevk aldı bundan. Hiçbir kahkahasını unutmayacaktım. Burnumu çektim, kıvranıyordum adeta.

"Dakikalar sonra silineceksin bu dünyadan." dedi tüm gerçekliğiyle.

Gözlerim ağlamaktan açılmayacak kadar şişmişti.

"Neden?" diye sordum güç bela.

"Bu saatten sonra ne önemi var?" dedi umursamaz bir ses tonuyla.

"Bilmek is-" Cümlemi tamamlamama izin vermeyen öksürüğüm yine devredeydi. "istiyorum." Gevrek bir gülüş savurduğunda susmadım. Neredeyse duyulmayacak kadar kısık çıkan sesimle sordum deli gibi merak ettiğim soruyu. "Kimsin? Bu acıyı bana neden yaşatıyorsun?"

Umursamadı. Şarkılar mırıldanarak, ıslık çalarak terk etti odayı. Artık kendimi kaybetmek üzereydim. Ölümü hiç bu kadar yakın hissetmemiştim kendime. Bedenimin bu kadar direneceğini de asla tahmin etmezdim. Dayanamıyordum. Kelimenin tam anlamıyla canım adeta yanıyordu.

Öyle öksürdüm ki, ciğerim sökülecek sandım. Göz kapaklarım git gide ağırlaşıyor, gözlerim etrafı artık hiç seçemiyordu. Dakikalar sonra beni kendime getiren şiddetli bir ses duydum.

"Naz!"

Rüya olmalıydı bu. Dostum, arkadaşım, kız kardeşim. Gelmemeliydi buraya... Beni böyle görmemeliydi.

"Hayır! Naz, yalvarırım duy beni!"

Hıçkırıkları yürek yakan cinstendi. Başımı dizine çekti hemen, yine ufak bir inilti kaçtı kurumuş dudaklarımdan. Öksürmemle birlikte ılık bir sıvı daha hissettim dudağımın kenarında, karnımın acısıyla yüzümü buruşturdum. Hızlı hızlı nefes alıyor, her nefesimi verişimde biraz daha tükeniyordum.

"Bırakmamalıydım seni arkamda. Anlamalıydım..."

Yüzümü okşayan elleri nasıl titriyor, bir görseniz.

"Canın, çok acıyor mu?"

Ağladım, hayır anlamında başımı salladım. Sanırım artık hissetmiyordum acıyı.

"Canım..." dedi en içten gelen sesiyle. Islak kirpiklerimle ona baktım o an, gözlerimin önünden milyonlarca anı teğet geçti. Onu kaybediyor olmak acı vericiydi.

"Allah'ım kabus mu bu? Delireceğim, nasıl olur..."

"Burası son, Rüya." diye mırıldandım sesimin çıktığı kadar. "Ölüyorum."

"Hayır, hayır aç gözlerini! Bulacağım bir yolunu, duydun mu beni? Sen yeter ki benimle kal, lütfen..."

Titrek bir nefes verdim, sayılı nefes hakkım kaldığını hissediyordum. Son nefesimi onun dizlerinde vereceğim için kendimi güvende hissederken, onun canının benden daha çok yandığını da biliyordum. Hissediyordum çünkü, biz birbirimizin ailesi olmuştuk. Daha çok küçüktük tanıştığımızda. Ben soğuk yetimhanenin kirli merdivenine oturmuş dizimdeki yaraya bakıp ağlarken, o dizime üflemişti benim. "Canın çok acıyor mu?" diye sorarken kendi yüzünü buruşturmuştu. Sonra saçlarımı örmüştü. Yaram daha çabuk iyileşirmiş, öyle demişti. Çocukken başlamıştık birbirimizi iyileştirmeye.

"Saçlarımı örer misin?" dedim bir hayli ağlamaklı çıkan sesimle. Kirpiklerime kadar titrediğime yemin edebilirdim. Eliyle ağzını kapattı hıçkırıkları duyulmasın diye. Gözyaşları yanağından ardı ardına süzülürken kafasını salladı onaylarcasına.

Elleri nazikçe saçlarımda dolaşırken göz kapaklarımın verdiği ağırlığa daha fazla dayanamayıp, usulca gözlerimi kapadım. Bir kez daha kan kustum. Son kez, güç bela fısıldadım.

"Seni seviyorum kız kardeşim..."

AFİTAPWhere stories live. Discover now