5. BÖLÜM-YALAN

695 23 1
                                    

Bölün şarkısı;
İndila - Derniere danse

Karakter mi sese göre şekilleniyor ses mi karaktere göre şekilleniyor bilmiyorum ama bir insanın karakteriyle ses tonunun arasında müthiş bir ilişki olduğuna eminim.

"Bu çok acı, böyle nasıl düşünürsün?" dedi tüm hüznünü sesinde biriktiren adam. "Senden nasıl vazgeçerim ki?"

"Ege." diye fısıldadım sadece, duyuldu mu bilmiyorum.

"Seni sevdiğimi biliyorsun." dedi acıyla.

Bir süre sessiz kaldım.

"Nasıl böyle düşünebilirsin? Beni tanımıyor gibi yapma Naz, hadi ama. Başka bir sebebi olmalı. Senin kariyerin konusunda en iyi ben destekçin olurum. Neden engel olayım?"

Bahane olduğuna inanıp bir şeyler düşünür gibi fır döndü odada.

"Ege zorlama." diye çıkıştı Rüya. Ege yerinde durdu.

"Şimdi 2 yıldır neredeysen lütfen oraya tekrar dön. Birbirimizi iyi hatırlayalım. Zira, Naz'ın seni görmek istediğini zannetmiyorum."

Tüm bu sözler karşısında yutkunurken gözlerini bana dikti Ege.

"Öyle mi Naz?"

Gözlerimi kaçırdım ondan, dayanamıyordum bu denli ince ruhlu ve kırılgan olmasına.

"Naz?"

Sessiz kalmakla yetindiğimde sesi titredi.

"Naz, ben öyle düşünmüyorum de."

Dokunsan ağlayacak kadar hüzünlü çıkan sesi, biraz da sinir içeriyordu. Gür bir serzenişte bulundu. Ardından beni korkutacak kadar sert darbelerle defalarca kafasına vurmaya başladı.

"Hayır, hayır..."

Masanın üzerinde mırıldanan plağı aldığı gibi duvara fırlattı, şarkı aniden kesilirken cızırtı sesleri duyulmaya başladı. Bu da bir insanın hayattan kopmadan önce verdiği son nefesle eş değerdi. Gözümden bir damla yaş süzüldü.

"Ben öyle düşünmüyorum de!"

Ege, boğazını parçalayacak kadar sert gürlediğinde yerimde sıçradım.

"Öyle düşünüyorum!" dedim bir anlık cesaretle. Ege donuk ve ıslak bakışlarıyla gözlerimin içine kurşun sıkarken gözümden bir damla yaş süzüldü. Gözlerini kapatırken sarsıldı. Düşecek gibi oldu, masadan destek alarak ayakta kalabildi.

Yine gür sesi odayı doldurdu. Ellerini başında kenetledi, öfke ve acının harmanlanmış halini görüyordum karşımda.

"Neden ulan neden? Ölüyorum sana görmüyor musun? Ne istersen, nasıl istersen, nereye gitmek istersen, her şeye varım ben!"

Aniden duvara sertçe yumruk attı. Parmaklarının kırıldığına kalıbımı basabilirdim. Korkuyla fırladım yerimden, ellerini titreyen ellerimle kendime çektim. Parmak eklemlerinin üzerini kaplayan kırmızı sıvıyı karanlıkta bile görebiliyordum.

"Dokunma!" diye bağırdı.

"Ö-özür dilerim ben canın acısın istemedim." dedim ellerini serbest bırakırken. Islak gözlerine, titreyen çenesine rağmen güldü.

"Senin olayın bu, hep acıtıyorsun."

Dudaklarımı ıslattım. İlaçların etkisinden uyuyakalan yaşlı kadına, zırh gibi yanımdan ayrılmayan Rüya'ya baktım.

"Ne yaparsan yap senden vazgeçemiyorum ulan bu da benim yenilgim işte!"

Hışımla ittim onu karşımdan.

"Ege yeter! Ben sıkıldım bu oyundan! Sevmiyorum seni, sana karşı hiçbir şey yok içimde! Oldu mu? Duydun rahatladın mı? Git artık, görmek istemiyorum seni anlamıyor musun? Biz diye bir şey yok ve olmayacak, bunu kafana sok! Biz hep çok iyi arkadaş olduk, sen bunu unuttun sadece. Eğer devam edersen, arkadaşlığımız da bitecek."

Kirpikleri titredi.

"N-ne?" derken sesi ağlamaklı çıkmıştı. Arkamı döndüm hızla, koşar adımlarla evden çıktım. Yağmur ne ara yağmaya başlamıştı ve ne ara bu kadar hızlanmıştı bilmiyorum. Adımlarımı daha da hızlandırdım, yere sert basarken ıslanıyor olmamın hiçbir önemi yoktu. Bir an önce bu lanet durumdan kurtulmak istiyordum. Canımın acıması için aşık olmam gerekmiyordu. Çocukluğumun kahramanıydı, her zaman güçlü bir dağdı o. Böyle olması, en istemediğim şeydi. Onun gibi bir arkadaşı kaybetmek en korktuğum şeydi. Aptal bir hata yüzündendi her şey.

"Naz!"

Olduğum yerde kalıp, arkamı döndüm usulca. Sırılsıklam, gömleği tenine yapışmış vaziyetteydi. Böylelikle geniş ve dik omuzları daha belirgindi. Dağılmış saçlarının uçlarından sular damlıyordu. Uzaktaydı, bir hayli uzakta.

"N'olur uzaklaşma benden, bana bunu yapma n'olur..."

Gözlerimden süzülen yaşlar yağmur damlalarıyla harmanlanıp kayboluyordu yeryüzünde. Dudaklarımı birbirine bastırırken kafamı iki yana salladım.

"Yapamam." diye fısıldadım.

"Naz," dedi acıyla. Usul usul yaklaştı sonra. Dudakları kırmızıydı, yağmur yağınca, teni ıslanınca böyle olurdu. Kirpikleri, onu yere düşürmeye çalışırcasına yağan yağmura inat, ahenkle kıvrılmıştı. Küçükken de öyleydi.

"Gelme, git." deyiverdim bir anda. "Bitmeli!"

Tam karşımda durdu, yüzümü gizleyen ıslak saçlarımın bir kısmını parmak uçlarıyla itti kulağımın arkasına. Ortaya çıkardığı yüzümün her karışını son kezmiş gibi izledi, çenesi titrerken yutkundu.

"Bu burada bitmez Naz, bu hiçbir yerde bitmez. Benim sevgim de, aşkım da öyle kolay bitecek gibi değil."

Dokunsam yıkılacak gibi görünüyordu, fakat gülümsedi.

"Ben,"

Kesik kesik aldığı nefesler tükeniyor gibi halsiz kılıyordu onu. Ağlamaktan olsa gerek; sesi, grip sesine dönüşmüştü. Gözyaşlarının, yağmurdan daha fazla sırılsıklam ettiği yüzünü titreyen elinin tersiyle bir çırpıda sildi. Çocuksu ifadesiyle kızarmış burnunu çekti.

"Ben seni çok seviyorum..."

AFİTAPWhere stories live. Discover now